Şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim :,)
Jonghyun-lonely
Her ne kadar oradan çıkmayı istemesemde bu evden gitmem gerektiğini düşünüyordu, en azından beni kapıya doğru sürükleyen ayaklarım öyle hissettiriyordu.
Kolumdan tutup yalvarırcasına gitme demesini istiyordum.
İstiyordum ama olacağından gram emin değildim ki sonunda kendimi kapıdan çoktan çıkmış sokak lambasının altında bulunca beni umursamadağına emin olabilmiştim.Yavaş adımlarla ayaklarımı sürte sürte sokakta yürümeye başladım, evimin ters yönüne doğru.
Bir kaç dakika sonra arkamdan birinin yürüdüğünü hissettiğimde korkuyla doğruldum.Jimin diye düşünüyordum fakat dibimde o kişinin bitmesi ve nefesini boynumda hissetmemle Jimin'in böyle bir şey yapmayacağına kanaat getirdiğimden dolayı o düşüncem kafamda toz oldu.
"Gece gece nereye gittiğini sanıyorsun?" Hasiktir, yanılmıştım Jimin'di."Geri çekilir misin ? yüzümün her detayını inceledikten sonra bir kaç adım geri gitti."Neden üstüne hiçbir şey almadan evden yok oluyorsun !? Donacaksın."
Beni azarlarken siyah deri ceketini çıkarıyordu aynı zamanda, en sonunda o hırkayla kaldıiında elindeki ceketi kollarımdan geçirip giydirdi.
Daha sonra ise deri olan ceketin gri penye olan şapkasını başıma geçirdi."Kafanı da ört başın ağrımaz" O güzel dişlerini belli edecek şekilde gülümsediğinde ben de aynısını yaptım daha sonradan kafamı patpatladığında alttan ona bakaral göz temasına geçtim.
"Heayoung, sana öyle bağırmamalıydım üzdüğüm için özür dilerim." Kafasını eğip mahcupça konuşmaya başlamıştı, engellemek adına ellerimi önünde 'hayır hayır.' dercesine salladım.
"Önemli değil, ben de sana bağırmıştım." Gülümseyip rotayo değiştirmiş Jimin'in evine doğru yürümeye başlamıştım. "Geri mi dönüyorsun Heayoung, onu geçte kıyafet almaya gidelm hadi."
Kolumdan tutup çekelemeye başladığında dolabımda beni bekleyen kıyafetlerim aklıma geldi şuan evden alabilirdim aslında ama yakalanırsam kötü olabilirdi.
Bir kere bile telefond-Telefonum ?!
Elimi evden dışarı çıkmadan değiştirdiğim eşofmanımın cebine götürdümç Oradaydı uyurken bile fark etmemiştim, telefonumun yandaki tuşuna basılı tutup açtığımda ise 106 arama 112 mesaj la karşılaştım.
Cevap vermeyecektim.
Elimden çekilen cihazla merakla kafamı kaldırdım."Heayoung konumunu kapat ve mesajlara da bakma, seni hackleyip nerede olduğunu bulabilirler."
Ben göremesem de telefonumda birkaç oynama yaptıktan sonra lime tutuşturdu. "O zaman, minibüse binelim mi, 4 kilometre var yoksa yürür müsün?" Yürümeyi küçüklüğümden beri severdim. Kimse beni bir saat boyunca otururken görmezdi, fazla enerjiktim.
"Yürüyelim." kafasını onaylar şekilde salladı.
...Sonunda alışveriş merkezine ulaştığımızda sürgülü kapıya ilerledim."Heayoung dur oradan geçemem." kaşlarımı çatarak müşterilerle ilgilenen güvenliğe baktım.
"Neden, bir sorun mu var ?"
Derin bir nefes alıp verdikten sonra gözlerimin içine baktı.
Daha sonra eli arkasına kot pantolonuna gittiğinde kendi götünü okşarken tek kaşım kalkık ona bakıyordum."Arka cebimde silah var kontrol merkezinden geçemem yakalanırım." Silah mı taşıyordu ulan o kadar ağır silah totosundan sarkmıyor muydu ya ?
"Nereden geçmeyi düşünüyorsun peki selam çakıp kaçacak mıyız ?" etrafına göz gezdirdi ve parmağı ile personel girişini işaret etti. Önünde kamyondan kasa indirdikleri için kapısını taşla sabitlemişlerdi.
"Oradan geçmeyi planlıyorum." Körlük mü vardı acaba ? Personel girişi yazıyordu. Oraya elimizi kolumuzu sallayarak giremezdik.
"Kör müsün Jimin ? Person- "
kolumdan çekilmem ile sustuğumda sabır dileyerek sürüklenirken etrafıma biri var mı diye kontrol ediyordum onun ise umrunda değildi.
"Şimdi bana bırak, sesini çıkarma." Yapacağı şeyi veya içerideki görevliye ne açıklayacağını merak ediyordum doğrusu.
Gri kapıyı ittirip soğuk ve iğrenç kokan yerde ilerlemeye başlamıştık. Aman tanrım midem kalktı.Karşımıza elinde temizlik malzemeleriyle dikilen kadınla birden durmuştuk. "Merhaba kapı girişinde sorun çıktı ve güvenlik bizi buraya yönlendirdi." dedikten sonra nereden bulduğunu bilmediğim misafir kartı yazısını temizlikçiye gösterdi.
Temizlikçi kadın gülümseyip başı ile onaylayınca yolumuza devam ettik. "İşte abin gibi olacaksın."
Abi ? Aynı yaştaydık biz taş çatlasın. Ha bu arada abi deme lazım olur.
Yerdeki ıslaklıklara basmamaya çalışıp aynı anda laf yetiştiriyordum."Hey aynı yaştayız, olmasak bile abim değilsin."
Dil çıkartıp kollarımı önümde kavuşturdum. O da ceketinin fermuarını aşağı indiriyordu sanırım sıcaktan patlamıştı, aynı zamanda da etrafa göz atıyordu.
"22 yaşındayım." diyip o da dil çıkardı.
Aynı yaştaydık işte havan kime koçum. Az ötede havanı yap."Afedersiniz bayım ama bende 22 yaşındayım?"
Alayla konuştığumda bana dönüp gözlerini açabildiği kadar pörtletti ve baştan aşağı gözlerini üzerimde gezdirdi."Sen nasıl o kadar büyük olabiliyorsun ki, boya bak" Tam sinirle 'sen sanki çok uzunsun' konularına girecektim ki sözümü kesen biri yutkunarak dua ettirmeye başlatmıştı.
"Hey siz, Buraya nasıl girdiniz !?" Arkamızdan güvenlik koştura koştura elinde sopasıyla bize geliyordu. Resmen Subway surf oynarcasına öküzün trene baktığı gibi kalakaldım."Koş Heayoung !"
Kendime gelip hızlanırken onu da kontrol ettim, koş diyene bak koşamıyordu bile ben onu çoktan geçmiş bir metre kadar arkamda bıraktım ama fark çoğalınca durakladığımda benim yanıma vardığı gibi elini kavrayıp koşmaya yeniden başladım. Tersi olması gerekiyordu düştüğüm duruma bak.
"Bana kısa diyene bak hele senin boyun en fazla 170."
Az önce söyleyemediğim cümleyi içimde kanser olacağına dışımda konser olsun diyerek yapıştırmıştım.
"Tamam Heayoung sen çok uzunsun yeterki kapa çeneni ve koş."Personellerin bulunduğu bölgeden çıkış kapısını görünce hızımı daha da arttırdım.