“Gitmek mi zordur kalmak mı diye sorarlar hep yada hep o akıllarda oluşan giden zaten sevmemiştir abi klişesi. Gidene hiç sordunuz mu “Neden gittin” diye. İçi kan ağlaya ağlaya belki orda kalanın ağzından çıkacak beş harfli bi kelimeye muhtaç kalarak gitmiştir giden. Kalan diyememiştir “gitme” diye. Belki durmayacağını bildiğinden belki de yüzü yoktur demeye. Yüreğinden beynine doğru yankılanan gitme çığlıklarını duymamıştır giden. Kalan da söyleyememiştir zaten. Yarım kalmıştır giden de kalan da. İşte tam da böyle bi durumda sen o kapının önünde dururken diyemedim gitme diye. Bilmezdin ama okul bahcesinden giden sendin attığın her adım bile sana gitme diyordu. Duymadın. Duyamazdın. O an bana baktığında gözlerinden çıkan ateş kulaklarında ilk önce uğuldama yaratıp sonradan kulak zarını yakıp kavuracak kadar kızgın, içimi kül edecek kadar da umarsızdı. O bakışında gördüğüm nefreti ben unutsam bu duvarlar bu sokaklar bu anılar unutmaz unutamaz. Nerdesin şimdi Napıyorsun soramam. Merak ederim yazamam. Bana olan sinirini virajlardan çıkarıcaksın biliyorum. Korkuyorum . Şimdi burda bağırsam gel dön gel diye. Duyamazsın sesimi biliyorum. Duysanda dönmezsin onu da biliyorum. Ah canımın içi, kalbimi paramparça edenim, sevdiğim duysan sesimi dönsen gelsen sarılsan bağırsan kızsan bana , ağzımı açıp hiçbir şey demem. Diyemem. Gelsen bana kızdığın için yine senin omzunda ağlasam, sitemim sana olsa ama yine de ilacım sen olsan.”