1.5

3.4K 315 91
                                    

~Lisa~
Ten rengim..?

Çok tedirgin hissediyordum.

Kafayı yiyecek gibiydim.

Nefesimi tutarak kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Neden böyle delice atıyordu ki? Yataktan doğrularak aynanın önüne geçtim. Ten rengimi inceleyerek bir süre hareketsiz bekledim.

"Her zamanki ben işte..."

Elimle boynumu ovaladım. Ne yapacaktım? Bu iş gittikçe garip bir hal alıyordu. Sevmiyorsa böyle davranmaya hakkı yoktu!

Yatağa yatarak yorganı kafama kadar çektim. Kafayı yiyecek gibiydim. Güneş ışığı yavaş yavaş odaya yayılırken sabahladığımı anlamıştım. Bir türlü uyuyamamıştım. Sürekli yatakta dönüp durmuştum.

.*.*.*.*.

"İnanmıyorum..."

Gözlerimin altı morlaşmıştı. Berbat haldeydim. Ellerimi yanaklarıma götürerek sızlanmaya başladım.

Yüzümü yıkayarak annemin odasına ilerledim. Hala uyanmamıştı anlaşılan. Kapısına vurarak seslendim ama cevap vermemişti. Kapıyı açarak içeri doğru adım attım. Yatağı hiç bozulmamışı.

Dün gece eve gelmemiş miydi?

Bir süre yatağına bakındım. Belki de benden erken kalkmış ve yatağını düzenleyerek gitmişti. Fazla kafama takmayarak odadan çıktım. Merdivenlerden inerek mutfağa girdim. Birden aklıma gelen fikirle gülümseyerek mutfaktan çıktım ve montumu giyindim.

Dışarısı daha da soğumuştu sanki. Rüzgar yüzüme doğru eserken karşıyı görmekte zorlanıyordum. Önde dikilen adamı fark etmemiştim ve yanlışlıkla ona çarpmıştım.

Bir kaç defa özür dileyerek adım atmaya devam ettim. Ama kolumdan tutarak beni durdurmuştu. Kafamı kaldırarak kim olduğuna baktım.

"Siz!"

Şaşkın bir şekilde parmağımı ona doğrulttum.

"Yürürken önünüze bakmalısınız."

"Havanın bu kadar rüzgarlı olduğunu bilmiyordum ve yürümekte biraz zorlanmıştım.. Özür dilerim."

Gülerek kafasını salladı. Burada ne işi vardı ki? Bir kaç gün önce okulun tapusu hakkında konuşma yapan adamdı.

"Buralarda mı oturuyorsunuz?"

Adam bana dönerek tekrar güldü.

"Sadece biraz hava almak istemiştim."

Jungkook'un evini inceliyor gibi gelmişti. Yine de umursamadım.

Çünkü doyurmam gereken karnım daha önemliydi.

"Ahh pekala."

Adama veda ederek yoluma devam ettim. Havanın bu kadar soğuk olduğunu bilseydim evde açlıktan kavrulsam da dışarı çıkmazdım. Rüzgar insanın nefesini kesiyordu. Hem yürüyor hem de karı inceliyordum.

Markete girerek ramenimle masaya oturdum.

"Ahh.. buraya gelirken fazlasıyla enerji harcadım."

Camdan dışarıya doğru bakındığımda birer birer düşen karları inceledim. Ben gelirken yağmıyordu.

Cama yaklaşarak nefesimi bıraktım. Oluşan buhara parmağımı uzatarak kalp çizdim. Ortadan ikiye bölerek bir tarafına "L" yazdım.

Sıra kalbin diğer bölümüne geldiğinde duraklamıştım.

"Çocuk musun sen Lisa?..."

Saçmaladığımı hissederek çizdiğim kalbi sildim ve ramenime yöneldim.

Birden telefonumun çalmasıyla irkildim. Cebimden çıkararak kim olduğuna bakmadan açtım ve yemeye devam ettim.

"Nerdesin?"

Bu ses? Jungkook? Kaşlarımı çatarak yemeye devam ettiğim rameni bıraktım.

"Telefon numaramı verdiğimi hatırlamıyorum."

"Vermedin zaten ben kendim aldım."

"Ya! Telefonumu mu karıştırdın!"

"Olabilir.. Karşıya bak şimdi."

Anlamaz bir şekilde karşıya baktım camın dış tarafında Jungkook vardı. Nefesini cama bırakarak kalp çizdi.

Benim gibi ortasından böldü ve bir tarafına "J" yazdı. Diğer tarafına geldiğinde bana baktı ve gülümseyerek "L" yazdı.

Ölecek gibi hissediyordum. Kalbim çok hızlı atıyordu ve terliyor gibiydim. Jungkook ise elleri cepte bana bakarak gülümsüyordu.




PLATONİK :LisKook:Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin