Yine aynı rüyaydı. Hava soğuktu ve babam bana gülümseyerek bakıyordu. Sonra silah sesi .. Daha sonra yere düşüyordu. Ağlayarak onu uyandırmaya çalışıyordum.
Gözlerimi açarak hızla doğruldum. Aynı rüyaydı. Yorulmuştum şimdiden.
"Lisa? İyi misin?"
Kapıyı aralamış bana bakan anneme döndüm. Terlemiştim. Yorganı üzerimden iterek yutkundum.
"Üç gün boyunca .. aynı rüyayı görüyorum."
"Kafana fazla takıyorsun. Bu yüzdendir."
"Ben gerçekten yaşadım o anı. Ve sen bana yalan söylüyorsun."
Ayağa kalkarak annemin kollarından tutarak sarstım.
"Kim? O karşımda gördüğüm ayakkabıların sahibi , ona bunu yapan kim söyle!?"
"Lisa kendine gel!"
"Öğrenmek istiyorum! Ona gerçekten ne olduğunu bilmek istiyorum. Delirmek üzereyim anne. Anlat artık!"
"Sadece düşünmesen? Bende yoruldum çünkü. Senin de benim gibi olmanı istemiyorum.
Gözlerimden süzülen yaşları hissediyordum. Ellerimi annemin kollarından indirerek gözlerimi sildim.
"Babama ne oldu? Neden öldü?"
"Yapmaması gereken bir şey yaptı çünkü. O adamın suçunu üstlendi. Daha fazla soru sorma."
"Kim? Hangi adam?"
"Her gün gördüğün o çocuk. Seni delicesine mutlu eden o çocuk babanın ölümüne sebep oldu.. Ne kadar komik değil mi?"
Annem de benim gibi ağlıyordu. Öğrenmek istiyordum ama cesaretim yoktu. Yine de sormaya devam ettim.
"Jungkook mu? Hem onunla ne alakası var? Anlat.."
"Annesini öldüren Jeon Hyuk. Ama hapiste can veren baban oldu. Tehdit ederek bu iğrenç suçu babanın üstlenmesini sağladılar. Gerisini merak ediyor musun? Gerçekten dinlemek istiyor musun? Unut dediğimde sadece unutsan olmaz mı?
Ellerim , ayaklarım , kalbim uyuşmuştu. Acıdan başka hiçbir şey hissetmiyordum.
"Babam öldürmedi o kadını? Neden o adam yerine benim babam hapise girdi? Neden??"
"Baban gerçekleri söylemek istedi ama o şerefsiz seninle tehdit etti onu. Hapiste olduğu zamanlar sana sadece iş için gitti , bir süre orada kalacak endişelenme diyordum."
"O sahne gerçek mi yani? Babamın.. gözlerimin önünde vurulması?"
Annem yere doğru çömelerek gözlerinin kızarmasına neden olan yaşları bıraktı.
"Kaçtığı gün beni aradı ama telefonu sen açtın. Sonra oraya gittin tek başına. Hatırlamıyor musun?"
Bende yanına oturarak annemin bacaklarından tutundum. Sadece onu dinliyordum.
"Artık .. A .. Artık devam etmeyeceğim."
Kafamı yüzüne kaldırdığımda hıçkırarak ağlıyordu. Kollarını boynuma sararak ağlamasını sürdürdü. Bense hareketsiz duruyordum.
🥀🥀🥀
Gözlerimi yavaş yavaş açtığımda evdeki sessizlik içimi parçalıyordu. Kıyafetlerimi giyinerek çantamı aldım. Annemin odasına girdiğimde hala uyuduğunu gördüm. Uyuması daha iyiydi.
Dışarı çıktığımda Jungkook karşıdaydı. Bana doğru yaklaşarak yüzüme baktı. Konuşamıyordum. Konuşmaya halim yoktu. Yorgundum. Beraber kaldırımda ilerledik.
Yutkunarak yüzüne doğru baktım. Ona da bir şeyler olmuştu.
"İyi misin?"
"Değilim."
Belini göstererek gülümsedi.
"Canım yanıyor."
Gözlerim dolmuştu. Sırtına doğru bakarak elimi uzattım.
"Önüne bak. Düşeceksin."
Dediğini yaparak önüme döndüm. Okulun kapısından içeri girerek sınıfa doğru ilerledik. Kapıyı açan o olmuştu. Bende arkasından girmiştim.
Tam sırama geçecekken elimden tuttu. Ellerimizi kaldırarak sınıfa gösterdi.
"Sonsuza kadar bir daha ayrılmamak üzere bu iki el birbirine kenetlendi. Artık saçma sapan şeyler yapmazsanız diye umuyorum. Kim olduğumu biliyorsunuz sonuçta."
Ellerimize bakarak yutkundum. Evet. O babamı ölüme terk eden adamın oğluydu.
Ellerimi çekerek sırama ilerledim. O da arkamdan gelerek sırasına geçti.
Gün boyunca herkes bana dik dik bakıyordu. Jungkook yakışıklıydı sonuçta. Böyle olması normaldi. Öğle arası zili çaldığında Jungkook sırtıma dokundu.
Gülümseyerek arkamı döndüğümde rüyamdaki sahneler birer birer aklımdan geçti. Yüzümdeki ifade silinirken yanaklarımda hissettiğim parmaklarla kafamı kaldırdım. Yanaklarımla oynuyordu.
"Karnım acıktı. Hadi aşağı inelim."
Birden ayağı kalktı ve tekrar elimi tutarak beni sınıftan dışarı çıkardı.
Herkes bize bakarken Jungkook iştahla yemeğini yiyordu.
"Neyi bekliyorsun? Yesene."
Tepkisiz bir şekilde ona bakıyordum.
"Peki o halde sen yemezsen ben yerim."
Önümdeki tabağı çektiğinde kaşlarını çatarak arkasına yaslandı.
"Şuan önünden tabağı alıyorum. Senin 'hayır yiyeceğim' tarzı bir şey söylemen gerekmiyor mu?"
Ayağa birden kalkmamla herkes bana bakmıştı.
"Ben aç hissetmiyorum. Üzgünüm."
Arkamı dönerek yemekhaneden çıktım. Jungkook da arkamdan geliyordu.
"Lisa! Ya! Beklesene!"
Durdum ve ona döndüm kar yağıyordu ve okulun arkasındaydık. Beni kendisine çevirerek yüzüme baktı.
"Sorun ne? Neden sabahtan beri böyle davranıyorsun?"
"Beni üzen biri var Jungkook. Onu yok edebilir misin? Ya da canını yakabilir misin?"
"Kim?"
Şaşkın bir şekilde yüzüme bakıyordu.
"Baban. Babanı yok et. Canını yak. Tıpkı benim canımı yaktığı gibi. Acıdan kıvransın istiyorum."
Omuzundan iterek ağlamaya başladım.
"Hiçbir şey bilmiyordum! O adamın yüzüne güldüğüm onu gördüğüm her andan nefret ediyorum!"
Donmuş bir şekilde gözlerini yere indirdi.
"Anneni öldüren Jeon Hyuk'un suçunu neden babam çekmek zorundaydı?"
"Ne?"
"Duydun."
Geriye doğru çekilerek gözlerini indirdi.
"Ben .. ben özür dilerim."
Arkasını döndü ve koşarak uzaklaştı.
"Jungkook nereye!?"
Tellerden atlamış çoktan gözden kaybolmuştu. Ona ne söylemiştim.. Ben ne yapmıştım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PLATONİK :LisKook:
FanfictionPlatonik olmak değil seninle olmak istiyorum. Aslında bakarsan ben seni istiyorum.. ⇀16.12.2017 23.01.2018↼