Dilhun Öztürk
Adam yanlarından geçip gittiğinde yalnız olmadığı için onu durduramamıştı. Karakoldan çıktıkları sırada telefonunun çalmasıyla duraksadı. Çantasından telefonunu çıkardığında annesinin ismini görmesiyle kaşları çatıldı. Bekletmeden telefonu açtığında annesinin dudaklarından kopan hıçkırık kulağına ulaşmıştı. Dilhun, yüreğine çöken ağırlıkla kesik bir soluk aldı. "Anne? Ne oluyor?"
"Dilhun..." Devamı gelmeyen sözün ağırlığı arttıkça Dilhun'un endişesi de artıyordu. "Babanın bulunduğu uçak düşmüş." Dilhun, süren adımlarını durdurdu, kafasında hissettiği uyuşuklukla algılarını açık tutmaya çalışıyordu. "Tamam sakin ol. Yanına geleceğim."
"Çabuk ol." Annesinin hıçkırıkları arasından kurduğu cümlelerle telefonu kapamıştı. Göz pınarlarına biriken yaşları gidermek için başını yukarı kaldırdı. Yavuz, onun yüzündeki endişeyi gördüğünde çatık kaşlarıyla ona baktı. "Ne oluyor?"
"Babamın bulunduğu uçak düşmüş." Cümleyi tek seferde söyleyebilmek için bütün gücünü kullanmış gibi hissediyordu. "Hadi beraber gidelim."
"Arabayı almam gerekiyor. Sonra buraya dönmek istemiyorum." Yavuz anlayışla başını salladı. "Dikkatli kullan. Arkanda olacağım." Dilhun, onu onayladıktan sonra arabasına ilerledi. Direksiyonun başına geçtiğinde gözünden akan birkaç damla yaşa engel olamamıştı. Arabasını çalıştırıp, eve doğru sürmeye başladığında geçen her dakika ona zulüm gibi geliyordu. Aklında dolanan tek düşünce babasının sağ olup, olmadığıydı. Evin önüne ulaştığında arabasını garaja park etmekle uğraşmayıp kapının önünde bıraktı ve hızlı adımlarla giriş kapısına yürüdü. Yavuz, onun ardından arabasından inip Dilhun'un peşinden içeri girdi.
Neriman Hanım'ı salondaki üçlü koltuğun ortasında bir elinde telefon, diğer elinde peçeteyle otururken bulmuştu. Ağlamaktan kızarmış burnu, göz altlarına akan her zaman sürdüğü kahverengi göz kalemi ile kızına döndü. Ayağa kalkıp, kızına kollarını doladığında ikisinin dudaklarından da bir hıçkırık firar etti. "Durun hanımlar. Daha ne olduğunu bile bilmiyoruz. Yıkılmanız için çok erken."
"Yavuz, bir şeyler yapalım." Neriman Hanım'ın çaresizliği karşısında Yavuz'un kaşları çatıldı. Elini sakalının üzerinde gezdirdi. "Sana haber nereden geldi?"
"Babanın asistanı aradı. Kurtarma çalışmalarının sürdüğünü söyledi." Dilhun, birkaç saniye sonra telefonunu çıkarıp internete düşmüş haberlere baktı. Artık haberler eskisi kadar çabuk yayılmıyordu. Öncelikle hükümet onayından geçiyor ardından yayına girilebiliyordu. Bu yüzden bilgi edinmekte zorlansa da telefonunu çıkarıp, hükümetin ana haber bülteninde çalışan okul arkadaşını aradı. "Lale, merhaba."
"Dilhun! Çok uzun zaman oldu." Arkadaşının yüksek çıkan sesiyle telefonu birkaç santim uzaklaştırdı. "Evet, gerçekten çok uzun zaman oldu. Bu şekilde aramak istemezdim ama yardımına ihtiyacım var."
"Ne konuda?" Annesinin bakışları onu bulduğunda salondan uzaklaşıp, mutfak girişine geçti. "Babamın bulunduğu uçağın düştüğü haberi geldi. Uçağın nerede düştüğünü bilmiyoruz. Haberlerin henüz yayınlanmadığını biliyorum ama bunu önceden öğrenebilirsem en azından babamın yaşayıp, yaşamadığını öğrenmek için bir adım daha yaklaşmış olurum." Sonlara doğru sesi iyice kısılmıştı. Derin bir soluk aldı ve hızlı çarpan kalbinin üzerine elini koydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
General FictionHer seçim, bir yıkımdı. Her yıkım, bir vazgeçişti. Uçurumun kenarında yürüyorduk. Ne tarafa düşsek birinin canı yanacaktı. Yanan her can, bir nefretti. Her nefret, sessizlikti. Ve her sessizlik bir çığlıktı. Elimi uzatsam dokunabilirdim. Dokunsam ya...