Dilhun duyduklarını sindirebilmek için bir süre duraksadı. Alparslan'ın dile getirdikleri onda bir vurgun etkisi yaratmıştı. Oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandığında Alparslan'ın ondan bir tepki beklediğini biliyordu. Gözleri beklentiyle yüzünü incelerken yutkundu. "Kafamda oturtmaya çalışıyorum. Yani nasıl? Bir kere soyadlarınız?"
"Annemin soyadını kullanıyorum. Ölümlerinden sonra reşit olmadığım için önce çocuk esirgeme kurumuna alındım. Daha sonra Asaf beni yanına almayı göze alamadığı için beni göz önünde tutmayı tercih etti. O gün beni öldüremediği için bana olan nefretini her karşılaşmamızda bakışlarında gördüm." Alparslan, bakışlarını ateşe çevirmişti. Dilhun onun yüzünü incelerken gözlerine yansıyan ateşin bakışlarındaki öfkeyle uyumunda bir süre takıldı. Yaşadıklarının acısını ve büyüklüğünü görmek karşısındaki koca adamı yaralı bir çocuk gibi görmesine sebep olmuştu. "Neden? Yani neden öldürdü onları?"
"Koltuk sevgisi Dilhun. Ülkede seçimlerin yalandan yapıldığını bilmeyen kimse yok. Dedem öldükten sonra babam küçük kardeş olmasına rağmen yerini ona bırakmak istedi. Amcam her zaman fevri olan ve hırsları olandı. Dedem bunu göze almak istemedi ama onun öldüğü günün gecesi babamı da toprağa verdim ben." Alparslan başını kaldırdığında Dilhun'la bakışları birbirini bulmuştu. Dilhun'un gözünde ona acıyan bir bakış görmeyi beklerken hiç beklemediği bir duyguyu barındırdığına şahit oldu. Şefkat. "Seni neden öldürmedi?"
"Öldürmedi değil, öldüremedi. Babam öldükten sonra etraftaki korumalar yani parayla satın alamadıkları içeri geldi. Onlarda kaçmak zorunda kaldılar. Her neyse kolunu temizleyelim." Alparslan oturduğu yerden kalkarak konuşmaya devam etmek istemediğini net bir şekilde Dilhun'a iletmişti. Dilhun bu kadar bile cevap almayı beklemiyordu. Sıkıştırmak yerine zamana bırakmayı tercih etti. "Önemli bir şey değil. Sen hatırlatana kadar varlığını bile unutmuştum."
"Ama ben unutmadım bu yüzden temizlemeliyiz." Yanından ayrıldıktan kısa süre sonra elinde pamuk ve tentürdiyotla geldiğini gördü. "Burada annemin kıyafetlerinden kalanlar olmalı. Eskiler ama en azından rahat etmeni sağlar. İzninle gömleğin kolunu biraz daha yırtacağım."
"Ben hallederim, gerek yok." Dilhun, nerede ve kiminle olduğunu anımsadığında kendine gelebilmişti. Az önce aralarında geçen diyalog onun kafasını karıştırmış ve Alparslan'ın gözündeki o yalnız bırakılmış çocuk profilini çizmesine neden olmuştu. İnsani duygularını yıllar önce nefrete dönüştürmüş bir adama acımaması gerektiğini kendine hatırlattı. Elindeki tentürdiyotu ve pamuğu aldı. "Banyo ileride sağda."
Tarif ettiği gibi salondan çıkıp, banyoya girdi. Kapısı kapalı olan odanın yatak odası olduğunu tahmin ediyordu. Banyonun kapısını kapadıktan sonra üzerindeki gömleği çıkardı. Tentürdiyottan pamuğa damlatıp yarasının üzerine bastırdı. Sızlayan koluyla yüzünü buruşturdu. Birkaç pamuk darbesi daha vurduktan sonra pamuğu çekti. Banyonun kapsının çalınmasıyla pamuğu tezgaha bıraktı. "Kapının önüne kıyafet bırakıyorum. Üzerini değiştirirsin. İstersen duş al."
"Teşekkürler." Duş almayı aklından geçirmemişti Dilhun. İçeride tanımadığı bir adam varken o kadar savunmasız kalmak istememişti. Gömleğini tekrar üzerine geçirdi ve banyonun kapısını araladı. Alparslan'ı bıraktığı yerde otururken gördü. Yerdeki kıyafetleri alıp banyonun kapısını tekrar kapattı. Üzerindekilerden kurtulup, Alparslan'ın verdiği siyah eşofman altını giydi. Kolunda saracağı kadar derin bir kesik yoktu ama kıyafeti lekelemek istemiyordu. Lavabonun üzerindeki beyaz dolabın kapağını açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
Художественная прозаHer seçim, bir yıkımdı. Her yıkım, bir vazgeçişti. Uçurumun kenarında yürüyorduk. Ne tarafa düşsek birinin canı yanacaktı. Yanan her can, bir nefretti. Her nefret, sessizlikti. Ve her sessizlik bir çığlıktı. Elimi uzatsam dokunabilirdim. Dokunsam ya...