∥B.15

9.9K 271 74
                                    



Kurulan iki cümlenin sonunda telefon kapandığında Dilhun'un elleri buz kesmişti. Birkaç saniye boyunca telefonu kulağında tuttu şaşkınlıkla. Buraya gelirken izlenmiş olmalılardı. Etrafına bakındı üzerindeki şaşkınlığı atıp. Bahçe duvarları yüksekti. Birinin duvarın ardından görme ihtimali yoktu. Gelirken yollar ıssızdı ve burası şehir merkezine oldukça uzaktı. "Ne oluyor Dilhun?"

"Asaf, yaşadığını biliyor." Dilhun, dizlerinin onu taşıyamayacağını anladığında olduğu yere çöktü. Dudaklarının arasından dökülen iç çekiş sesiyle beraber sesle ağlamaya başladı. Akif ve Neriman yanına gitmek istediğinde ikisini eliyle iteleyip, dizlerine başını yasladı. "Yalnız kalmak istiyorum. Biraz nefes almalıyım."

Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Akif, kızının üzgün haline karşılık yüreğindeki ağırlığın arttığını hissetti. Neriman, Akif'in kolunu tutup ona destek olmak istedi. Kızı aksine daha çabuk kabullenebilmişti. Karşısında ilk gördüğünde kollarının arasına yığılıp kalmıştı. Kendisi sadece eşinin acısıyla baş etmeye çalışmıştı ama kızını anlıyordu. Daha fazlasıyla savaşmak zorunda kalmıştı ve bir şekilde kocasının bunda payı vardı. Dilhun, ona bir şey demese bile gözündeki yorgunluğu görmüştü. "Biraz yalnız bırakalım. Bununla yüzleşmeye ihtiyacı var."

Akif, Alparslan'la göz göze geldiğinde Alparslan güven vermek istercesine başını salladı. Onlar içeri girerken sessizliğini koruyarak Dilhun'un ağlamasına izin verdi. Aralarında birkaç adım vardı. Geçen dakikalar sonunda aralarındaki mesafeyi kapatıp, omzuna dokundu. "Dilhun, iyice soğudu hava. Yerde oturuyorsun. Gel verandaya geçelim."

"Neden gitmedin?" Çatallaşmış sesiyle konuştuğunda başını kaldırıp Alparslan'a baktı. "Az önce bir telefon geldi ve bu hale geldin. Seni burada yalnız bırakamazdım."

"Asaf aradı. Hepimizi bitirene kadar durmayacağını güzelce iletti."

Dilhun'un sözleri bittiğinde kulaklarının uğuldamasına ve bir köşeye savrulmalarına neden olacak bir patlama oldu. Evin üzerine düşen bomba çatıda büyük bir oluk açılmasına sebep olurken Dilhun, düştüğü yerden doğrulmaya çalıştı. Sırtını sertçe yere vurmuştu. Acıyla yüzünü buruşturdu. Eve doğru baktığında duman altında olduğunu gördü. Panikle önce etrafına baktı. Alparslan'ın ayağa kalktığını gördü. Anne ve babasının içeriye girişleri gözünün önünde belirdi. Sarsıntının zihnindeki etkisinin geçmeye başladıkça uğultu yok olmuştu. "Annem, babam."

"Dilhun, iyi misin?" Alparslan, yanına gelip çömeldiğinde Dilhun başını sallamakla yetinmişti. Yerden kalktıktan sonra içeriden yükselmeye başlayan alevleri görünce vücudunda ağrıyan noktaları önemsemeden içeri koşmaya başladı. "Dilhun! Yapma!"

Alparslan ne kadar arkasından seslense de Dilhun onu dinlemeden evin aralık kapısından içeri girmişti. Peşinden gidecekken evin arka tarafından öksürüklerle birbirine dayanarak gelen Neriman ve Akif'i gördüğünde kaşları çatıldı. "Dilhun nerede?"

"Nasıl nerede? Dışarıda değil miydiniz siz?" Alparslan belindeki silahı çıkarıp Akif'e uzattı. Etraftan gelen araba sesini duymuştu. "Sizin peşinizden içeri girdi. Gelenler var. Kendinizi koruyun. Haktan'ı ara."

Onlara cevap hakkı tanımadan Dilhun'un peşinden içeri girdiğinde yüzüne çarpan dumanla kolunu burnuna siper etti. Eşyalar ortalara dökülmüştü. Devrilen dolabın üstünden atlayıp yanan gözlerini kısarak etrafa baktı. "Dilhun!" Seslenişine bir karşılık alamadığında etrafına bakınmaya devam etti. Salona adım attığında tavandan önüne düşen büyük tahtayla geri çekildi. Artık öksürükleri daha şiddetlenmiş, gözleri dumanın etkisiyle yaşarmaya başlamıştı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 21 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BERCESTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin