Bütün vücuduma nüfuz eden güneşle elimi perdeyi çekmek için perdeme uzattım. Elim kaldırdığım gibi geri düşerken bu sefer kafamı yastığın altına sokarak yüzümü pürüzsüz çarşafta gezdirdim. Bir süre daha uyumaya çalışsam da bütün vücudumu yakan güneşle kafamı yastığın altından çıkarıp dirseklerim üzerinde durmaya çalıştım. Gözlerim kapalı, uyku mahmuruyken deniz kenarında üstümde şemsiye olmadan kumların üzerine yatmışım gibi hissettiren bu güneşin ne ayak olduğuna aklımı veremiyordum.
Yüzümde yastığın izini hissederken tek gözümü yarım yamalak açıp karşımda duran siyah yatak başlığına baktım. Gözümü açmak yerine kafamı kaldırıp gökyüzüyle karşılaşınca ağzımdan çıkan küfür eşliğinde dizlerim üzerinde doğrulup etrafıma baktım.
Üç bir yanımı duvarlar yerine çevreleyen camla karşılaşınca zar zor açtığım gözlerimi büyüterek pinpon topu haline getirdim. Şaşkınlığımdan yararlanan vücudum popomu ailemin gelse rahat rahat sığacağı yatağa bıraktı. Ağzım açık şaşkın şaşkın önümde uzayıp giden şehre mi yoksa bulutsuz gökyüzüne mi baksam bilemeden göz gezdiriyordum.
Sonunda, biraz uyku mahmurluğundan çıkıp etrafımı incelemeyi akıl ettiğimde arkamı döndüm. Beni ve şaşkınlığımı bir ev büyüklüğünde stüdyo daire karşılarken arkamda da cam görememek biraz hayal kırıklığına neden olmuştu. Filmlerdeki gibi ölüp de cennete geldiğimi düşünüyordum oysaki. Hatta beyaz kanatlarıyla cama doğru uçan birkaç melek bile olabilirdi. Cama yapışıp da benim gülmemi sağlarken dudakları kıvrık ölü bedenime bakan ailem 'melekler güldürmüş olmalı' falan diyebilirlerdi ama hayır, sadece büyük mü büyük bir evdeydim.
İçinde olduğum daire yamuk şeklindeydi. Yani bir kısmı dikdörtgen şeklindeyken diğer içinde bulunduğum kısım ise üçgendi. Üçgen kısmın da eğik tavanı dahil olmak üzere iki yan duvarı tamamen camla kaplanmıştı. Bu da yakıcı güneşin nereden geldiğini açıklıyordu.Camla kaplı bölümde sol cama başlığı yaslanmış yatak ve sağ tarafa yaslanmış, yatağın karşısında duran beyaz bir piyano vardı.
Dairenin geri kalan dikdörtgen kısmında ise yatağın olduğu cam-duvarla aynı hizada bulunan açık mutfak vardı. Mutfağın bir duvara dayalı tezgahı bir de -masa falan görememiştim- yemek yemek için kullanıldığını tahmin ettiğim başka bir tezgahı vardı. Tezgahın yanlarında da bar tabureleri. Sol kısımda bir büyük koltuk ve iki küçük koltuk dışında daire bomboştu. Küçük bir evi dolduracaklarını bilsem de buraya az gelmişlerdi.
Mutfağın yanında karşımdaki duvara yakın dış kapı, koltuk takımının iki yanında ise iki kapı vardı. Birisinin lavabo olduğunu tahmin ediyordum. Yan döndüğüm için karşımda olan duvarda ise bir cam, o camın ardından gözüken yangın merdivenleri vardı. Kısacası hayalimin evi falan olabilirdi.
Gözlerim heyecanla etrafı incelerken aklıma yeni gelen ayrıntıyla burnumu kırıştırdım. Dün sarhoş aklımda yaptığım aptal planım sonucunda iki yerde olabilirdim. Ya sapığımın evindeydim ya da uzaktan sırnaştığım adamın.
Güneşten gerçekten rahatsız olup kalkarak mutfağın yanına ilerledim. Karnım gerçekten açtı ama yabancı bir yerde olduğumdan bir şey yiyebileceğimi zannetmiyordum.
Aniden kapıdan gelen anahtar sesleriyle vücudumu oraya döndüm. Kapı açılıp ardından birkaç gün önce gördüğüm beden gözükünce istemsizce derin bir nefes bıraktım. Bunu neden yaptığımı bile bilmiyordum.
O gün yüzünü görmemiştim kapüşonundan dolayı ancak üzerindekilerin aynı olması onu tanımamda yardımcı olmuştu.
Kafasını kaldırıp onu süzen bakışlarımı yakaladığında yanlış bir şey yapmışım gibi gözlerimi çıplak ayaklarıma indirip birbirlerine sürtünmelerini izledim. Adım sesleri yanıma yaklaşırken birkaç adım gerileyip tekrar yüzünde baktım. Ellerinde gördüğüm poşetleri tezgahın üzerine bıraktıktan sonra üzerindeki kabanını çıkarıp ne olduğunu tahmin edemediğim odaya girdi.