Elindeki poşetlerle asansörden, yalnızca kendi dairesinin bulunduğu kata indiğinde burnunu dolduran ağır parfüm kokusu algıladığı ilk şey olmuştu. Dalgın bakışları keskinleşip evinin kapısında yoğunlaştığında, adımlarını oraya yönlendirdi. Evi binanın en üst katında bulunuyordu, görevlilerden başka kimse uğramazdı ki bugün kimsenin bu kata uğramayacağını biliyordu. Kapıdaki görevli ise kendisine misafirden söz etmemişti.
Sessizce 6 haneli şifreyi girdikten sonra, vücudunu gelebilecek darbelere karşı hazırlayarak evine girdi. Yaptığı ilk şey, göz ucuyla görebildiği her yeri taradıktan sonra, kapının arkasına bakmak oldu. Mutfak kısmına ilerlediğinde ise çoktan evi incelemiş, yatağının üstünde bıraktığına emin olduğu, şimdi orada olmayan hırka ve giderken kapattığını bildiği kapısı aralık giysi odası çarpmıştı gözüne.
Elindekileri tezgahın üzerine bırakıp kahve makinesinin önüne geçti. Poşeti boşaltma bahanesiyle oyalanırken elini makine ile duvar arasındaki küçük boşluğa sokup soğuk metali çıkarttı. Arkasındaki kapının ses çıkarmasa da açıldığını anlamıştı, biraz daha oyalandı. Sırtının gerilmesini, vücudunun tehlike çanları çalmasını kontrol altına almaya çalışarak yabancının bir adım daha atmasını bekledi.
Yan tarafında beliren kolla kendini sola atıp elindeki bıçağı adamın kolunu boylu boyunca çizmek için kullandı. Yabancı acıyla inleyip bir adım geri çekildiğinde onun açtığı adımı saniyesinde kapattı. Diğeri kanayan kolunu göğsüne bastırırken Chanyeol'den gelen yumruğu savuşturdu, karşı atağa geçti ama sağlam koluyla yaptığı savunma yeteri kadar başarılı olamamıştı. Eli büküldü ve yüzünü buzdolabına yapıştırılmış halde buldu, kanayan kolu beyaz mobilyayı kırmızıyla lekelemişti.
"Bu," diye konuşmaya başladı yabancı, kahkaha atmak üzereymiş gibi. "Anlatılanlardan daha iyiydi. Koluma yaptığın şeye bak!" Sesinde dehşetten çok eğlenceye yer vardı.
"Evimde ne işin var?" Chanyeol, kendisinden birkaç santim uzun olan adam kıpırdandığında kolunu bedenine bastırıp sabit kalmasını sağladı. Elindeki bıçağı boynuna bastırıyordu.
"Eğitmenliğin de misafirperverliğin gibiyse yandık desene." Adamın içinde bulunduğu durumu önemsemediği, sesindeki muzip tondan belli oluyordu.
"Evimde," Chanyeol diğerini buzdolabı ile kendi arasında daha çok sıkıştırarak diğerinin yaralı kolundan dolayı sızlanmasına sebep oldu. Sesi kısık, tehditkardı. "ne işin var?"
"İş için buradayım! Dövüşmeyi bıraktığın için- o aptalların gitmene izin vermelerine hala inanamıyorum. Senin üzerinden ne kadar kazanıyormuşuz biliyor musun?"
Chanyeol duyduklarıyla bedenini biraz geri çekse de bıçağı olduğu yerden ayırmamıştı. "Kimsin?"
"Yifan." Yabancı rahatça adını söyledikten sonra gözlerini şaşırmış gibi açtı. "Ama dur! Sen bu adımı bilmezsin, sanırım Kris daha doğru olacak."
"Kris?" Chanyeol afallayarak geri çekildi. Hala daha diğerine karşı tedbirli olsa da ona hareket edecek alan tanımıştı.
"Sonunda." Kris denen adam rahatlamayla ezilmiş, yaralı kolunu buzdolabından uzaklaştırıp banyoya doğru yürüdü. Geri geldiğinde koluna sarılı bir havlu vardı.
"Kullanmamda sakınca yok umarım." Diğer adamın yanına geldiğinde boyun hizasında tutulan bıçakla sızlanıp ayağını yere vurdu. "Yapma ama! Bana güveniyorsun sanmıştım!"
"Seni tanımıyorum. Evime izinsiz girdin, o yüzden hemen ne olduğunu açıklayıp gitmezsen-"
"Benim de evimdi." Kris gözlerini büyük dairede gezdirip özlemle iç çekti. Sorgulayıcı bakışları fark ettiğinde bıkmış gibi nefesini bıraktı. "Hanımefendi senden önce burayı kullanmam için bana vermişti. Söylemedi mi?"
