Kaldırdığım bölümü tekrar yüklüyorum
***
"Şu yuvarlakları mı vurmam gerekiyor?" Sehun elindeki silahın ucunu karşısında sürekli hareket eden renkli hedeflere yöneltmişken bir gözünü kapatmış, diğerini gez ile aynı hizaya getirmişti. Elindeki aleti tutuşu, duruşu ve davranışları silahlara yabancı olmadığını belli ediyordu.
"Evet. Vurduğun hedefe göre hediye kazanıyorsun." Yanında durup bir yandan ona oyunu anlatırken bir yandan da taktikler vermeye çalışıyordum.
Ağzından kısa bir "Hmm." çıktıktan sonra uzun namlulu tüfeği omzuna dayadı. Ağzımı hangi hedefi vurması gerektiğini söylemek için açtığım sırada art arda ateş etmeye başladı. Çoğu isabet etmişti, bu da oradaki hediyelerden istediğini seçebileceği anlamına geliyordu.
Talimat vermek için açtığım ağzım öyle kalırken kaşlarımı çatarak kollarını bağlayıp tezgaha yaslanmış sevgilime baktım. Geldiğimizden beri düz bakışlarıyla bizi izliyordu. Sehun'un gösterisi de onu şaşırtmamıştı.
Sehun aralarından istediği oyuncağı seçebileceğini standın sahibinden öğrenirken ben de Chanyeol'un yanına yaklaştım. "Çalıştığınız yerde size askeri eğitim falan mı veriyorlar?"
Benim alayla sorduğum soruya ciddiyetle "Odalardan birisinde poligon var." deyince şaşkın bir ses çıkardım.
"İstila olursa güvendeyiz, desene." Ben alayımı sürdürürken sıra bana geçtiği için tüfeği elime aldım. Tamam, bunca yıl sabahlara kadar oynadığım oyunların meyvesini almanın vakti gelmişti. CS:GO'daki LEM rütbemin hakkını vermeliydim.
Derin bir nefes alıp tüfeği omzuma dayadım. Hedeflerden en önde olanını seçip ateş ettim. Daha yavaş hareket etsem de toplam atışlarım sonucunda en iyi iki oyuncağı ıskalamıştım. Yan tarafta kucağındaki kocaman ayıcıkla gülümseyen Sehun ise başka oyunlar için etrafı gözleriyle tarıyordu.
Dudağımı bükerek Chanyeol'a döndüğümde kollarını çözüp yanıma geldi. Tezgahın karşı tarafındaki adama hitaben "Bir oyun daha." diye seslendiğinde hevesle cebimdeki jetonlardan birini sahibine uzattım.
Elimdeki silahı ona uzatacakken arkama geçip duruşumu ayarlamak için belime ve koluma dokundu. Tüfeği sağlam tuttuğumdan emin olduğunda başını omzumun üstüne eğdi, yanağı yanağıma değiyordu.
"Hızlı nefes aldığın için bedenin sarsılıyor. Rahatla biraz." Kulağıma fısıldadığı sözcükler ve tenime değen nefesi baştan ayağa titrememe sebep oldu. Oldukça yakın olduğumuzdan o da hissetmişti, bir şey demeden kollarımı tekrar düzeltme bahanesiyle bana biraz daha yaklaştı. "Nefesini tut." emrini verdiğinde başımı yavaşça sallayarak derin bir nefes alıp dediğini yaptım. O atışları yaparken cansız bir kukla gibiydim. Sözde ikimiz beraber oynamıştık bu oyunu ancak isabet eden her hedef onun eseriydi, ben sadece bedeninden yayılan sıcaklığın eseriyle kaskatı halde durmuştum kollarının arasında.
Büyük ayıyı almak istemediğim için bakışlarım hediyelerin arasında dolaşırken Chanyeol uzanıp üst raflardan birisinde duran papatyalardan oluşmuş çiçek tacını saçlarımın üstüne yerleştirdi. Parmaklarımla taca dokunup gülümseyerek ona baktım. "Yakıştı mı?"
Etrafımıza kısa bir bakış atıp bir adım yaklaştı bana. "Çok."
Kızaran yanaklarımı gizlemek için başımı aşağı eğdim ancak yüzümdeki gülümsemeyi silemiyordum.
"Baekhyun!" Aniden koluma yapışan Sehun'la bir anlığına dengemi kaybettim. Gözleri saçlarımdaki tacı bulunca "Niye onu aldın ki?" diye sordu. Elindekine ithafen "Bak bu daha büyük." diyerek ayıcığını gösterdi.