20.17
İki kolumla sardığım poşetlerle kapıyı açmasını bekledikten sonra içeri girip ayakkabılarımı çıkararak yatağa koştum. Poşeti içkilerin kırılmamasına özen göstererek kenara koyduktan sonra kafamı kaldırıp parlayan yıldızlara baktım.
Yıldızların güzelliği karşısında ağzımdan hayran kaldığımı belirten bir iki anlamsız ses çıkarken elimi uzatıp onlara dokunuyormuş gibi hissettim.
Arkamdan kapanan kapının sesiyle irkilip arkamı döndüm. Chanyeol üzerinde rahat kıyafetlerle telefonunu aldıktan sonra yanıma geldi. Sırtını yatak başlığına yaslarken bir yandan da çatılı kaşlarıyla telefonuyla uğraşıyordu.
"Neye bakıyorsun?" Uzun zaman beni umursamayıp telefonuyla uğraşması sinirlerimi bozduğundan somurtup ayağımla hafifçe üst bacağına dokunup bana bakmasını sağladım.
"Hiçbir şeye." Telefonunu kilitleyip yanına koyduktan sonra poşete yönelip biralardan birisini aldıktan sonra tekrar yerine yerleşti.
Ben de kendime bir tane alıp açarken yanına oturdum. İki tanesini bitirip diğerine geçtiğimde elimdekini alarak uzaklaştırdı.
"Fazla içmeyeceksin diye konuşmuştuk?"
"Yoo. Ben öyle bir şey hatırlamıyorum." Elindeki biramı almaya çalışırken daha da uzaklaştırdı.
"Dayanıklı değilsin zaten." Elini belime sarıp uzak tutmaya çalıştığında sinirlenerek omzunu ısırmaya çalıştım.
"Baekhyun!" Kendini geri çektiğinde birayı kaparak dudaklarıma götürdüm. Kutunun yarısına geldiğimde kafam sağa sola düşüyordu.
Karşımda duran piyanoyu yeni görüyormuşum gibi gözlerim açıldığında heyecanla onu işaret ettim.
"Sen onu çalabiliyor musun?!" Sesim biraz fazla çıktığında gülerek yüzünü buruşturdu. Hala arkasına yaslanmış oturuyordu ve yüzünde sarhoş olduğuna dair en ufak bir belirti yoktu. Ayağa kalkıp piyanoya yürürken sendelememesi de sarhoş olmadığının kanıtıydı bence. Ayrıca kalçasının çok hoş olması bir şeyin kanıtı değildi ama hoştu yine de.
Piyanonun karşısına geçip yanına vurarak beni çağırdığında dengemi kuramayarak yanına ilerlemeye çalıştım. Yanına oturmak için bir bacağımı kaldırdığımda yalpalamamdan dolayı beni tutarak yanına oturmama yardım etti.
Daha önceden dinlediğim, hatta yıl sonu gösterilerinin birinde çaldığım parça, River Flows In You, kulaklarıma dolarken gülümseyip kafamı omzuna yasladım. Uzun parmakları görünüşünün aksine zarifçe hareket ederken kendimi onları izlemekten alıkoyamıyordum. Hareketleri acemilikten uzak, tuşlar üzerinde dolaşırken arka planda parlayan yıldızlar ve kulaklarımı dolduran melodi eşsiz bir uyum içindeydi.
Bir elini belimden geçirip nazikçe elimi tutarak piyanoya yaklaştırdı. Parmakları parmaklarım üzerinde hareket ediyordu. Uyumu yakaladığımda bunu bekliyormuş gibi elini çekip tekrar belime yerleştirdi.
Parçayı iki kez çalıp bıraktığımızda neredeyse uyuyacak gibiydim. Başım dönüyordu ve uyumak istemiyordum.
"Baekhyun?" Her hecesinde dudakları kulağıma dokunurken huylanıp baştan aşağı titredim. Elim üzerindeki tişörtü kavrarken kafamı kaldırıp baygın gözlerimle yüzüne baktım.
"Sana kahve yapmamı ister misin? Dağılmış gözüküyorsun." Gülüp parmaklarıyla gözüme düşen saçları yavaşça geri itti. Ardından elini geçtiği her noktayı okşayarak yanağıma indirdi. "Sıcaksın."