_____❀_____
Yedi çocuk, buluştukları yerde yüksek sesle kahkaha atıyorlardı. Öğle yemeği vaktiydi. Jungkook, soluk elleri arasında bir kutu süt tutuyordu. Mavi renkte, tatlı desenli bir kutuydu. Aralarındaki en yaşlı olanından bir soru geldi. "Sütü gerçekten seviyorsun. Öyle değil mi, Kook?"
Maknae, kafasıyla onayladı. "Yemek yerken süt içmeye bayılıyorum." diyerek açıkladı.
"Jin hyung, neden Jungkook'a süt alıyorsun da bana almıyorsun?" diye sordu Taehyung. Canı çekmişti. Gülümseyerek konuştu Jin."Aramızda en küçük olan o ve vücudunun süte ihtiyacı var. Kemikleri süt sayesinde daha da güçlü olacak. Sen zaten uzuyorsun."dedi.
"Ha, anlıyorum. Ben zaten uzuyorum ama Jimin uzamıyor." kendi dediğine güldü Taehyung.
"Aish, Tae! Uzamıyor olabilirim ama en azından dış görünüşüm güzel." Sinir olmuştu. Masada duran ellerini aşağıya indirdi. Elini, sütünü yudumlayan Jungkook'un sağ uyluğuna götürdü. Birkaç saniye sonra çocuğu kucağına oturtturdu. Birden gülümsemeye başlamıştı maknae.
"Bazen senden nefret ediyorum, Jimin." dedi ve dalga geçti Taehyung."Biliyorum, ben de bazen kendimden nefret ediyorum." iç çektikten sonra somurttu. Hyungunun üzüldüğünü gören çocuk, kulağına fısıldadı.
"Jimin, lütfen üzülme. Çok hoş birisin. Kendine kızmana ya da nefret etmene gerek yok." Sakin bir tonda açıkladığında, Jimin tebessüm etti. Sözleriyle hemen mutlu olmuştu. Küçüğüne sarılmak için sırtını tuttu ve kendine doğru çekti. "Teşekkür ederim, Jungkook. Gerçekten teşekkür ederim." Tekrar gülümsedi.
Birbirlerine sıkıca sarılıyorlarken Jungkook, kafasını hyungunun omzuna yasladı. İçi huzurla dolmuştu. Daha fazla böyle kalmak istiyordu. "Sen olmasan ne yapardım, hiçbir fikrim yok, Kook..." diye fısıldadı Jimin. Ellerini, kucağındakinin yumuşacık saçlarında gezdiriyordu.
Camdan gelen kuş sesleri, havanın güzel olduğunu haber veriyordu. Kore'nin başkenti olan Seul'de hava bugün güneşliydi. Fakat bunaltıcı bir sıcaklık yoktu. Hafif rüzgar eşliğinde ağaçların yaprakları sallanıyordu. "Ne kadar da güzel bir yaz günü." diye iç çekti Seokjin. Eğildi ve başkası duymasın diye fısıldadı Jimin.
"Güzel olan tek şey gün değil. Sen de çok güzelsin."
Kulağına fısıldanan tatlı sözcüklerin etkisiyle, yanaklarında pembelikler belirdi. Masada oturan herkes ne olduğunu az çok anlamıştı. Ama bir şey söylememişlerdi. Jungkook'un, Jimin'e karşı birtakım duygular beslediğinin farkındalardı.
Göz kontağını koparmamaya çalışan çocuk, utangaç bir şekilde bakışmaya devam etti. Hyungunun bakışları ise karanlıktı, Jungkook'un anlayamaycağı bir şeyi ima etmeye çalışıyordu. "T-teşekkür ederim." Sonunda cevap verebildi ve bakışlarını çekti.
Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Hyungu ona tatlı kelimeler söylüyorken, doğru kelimeyi bulamıyordu."Teşekkür etmene gerek yok." dedi Jimin, gülümsüyordu yine.
Jungkook'un sınırını zorluyordu.
Ve şimdi çocuğun yanakları, kırmızı bir gülü andıracak şekilde kızarmıştı.
Yedi kişinin oturduğu masada sessizlik hüküm sürüyordu. Bir kişi hariç hepsi dışarıdan gelen seslere odaklanmıştı. O kişi Jungkook'tu. Aklında, hyungu hakkında bir sürü düşünce vardı. Kucağında oturduğu kişiyi aklından çıkarmak pek mümkün değildi.
Kısa bir gülümsemeyle , bu düşünceleri bir kenara atmayı denedi. Ama imkansızdı bu.
"Jimin!" diye seslenen zayıf kız, çocukların masasına geldi. Kırmızı rujlu dudaklarında tebessüm vardı. "Bayan Jung seni çağırmamı söyledi. Bugün onunla bir randevun varmış. Geleceğin hakkında falan konuşacakmışsınız." Ellerini çırptı. Gördüğü kişiyle yüzünü buruşturdu Jungkook. Bu kızı tanıyordu.
Kore güzellik standartına tamamen uyması sayesinde, okulda çok tanınan biriydi. İncecikti, kullandığı beyazlaştırıcılar sayesinde ten rengi çok açıktı. Çoğu erkek onu çekici buluyordu ama güzelliği altında yatan yapmacıklığı bir tek Jungkook fark ediyordu. Birkaç sefer hyunguyla konuşurken ona, kızın itici yönlerini söylemeye çalışmıştı bile. Fakat maalesef başaramamıştı.
Jimin, ona açıklama yapan kıza baktı. Stresli olduğunda hep ellerini sıkardı. Şu an ise elleri Jungkook'un uyluğundaydı. Sağ eliyle hafifçe sıktı orayı. Rahatlamıştı. Arkadaşları kaşlarını çattığından, onlara 'sorun yok' bakışını attı.
Jimin, Jungkook'un karşı cins karşısında rahatsız hissettiğini biliyordu. Kahverengi saçlı çocuk, gerekli olmayan durumlar hariç, annesi dışında hiçbir kızla iletişim kurmazdı. Örneğin okuldayken öğretmeni söylerse konuşurdu, ya da bir sayfa kağıda ihtiyacı olduğunda.
Her gün rica ederek aldığı kağıtlara Jimin'in resmini karalardı. Ama sadece hyunguna, öylesine çizdiği çiçek resimlerini gösterirdi. "Bayan Jung'la çoktan konuştum ben. Sorun değil, tekrar konuşurum da şimdi değil. Meşgulüm şu an." diye geçiştirdiği sırada nefesi Jungkook'un kulak memesine çarpıyordu.
Sertçe yutkunduğu sırada bacaklarını birleştirdi. Bu kadar şey masum çocuk için yeterliydi. O sırada, dışarıdaki ağaçlar hızla sallanmaya başladı. Namjoon konuştu. "Fırtına gelecek gibi gözüküyor." Gelen ilhamla birlikte her zaman yanında taşıdığı defterini açtı. Siyah kalemiyle bir şeyler yazdı.
"Haklısın, Namjoon. Evim çok uzakta. Seninkinde kalabilir miyim bugün, Jungkook?" diye sorduğu sırada elleri, çocuğun kalçasına doğru ilerledi. Beyaz tenini hafifçe sıktığında, ellerini birleştirdiler.Kısık bir tonda inledi küçüğü. Sorması bile hataydı, Jungkook ona her zaman evet derdi.
Jungkook, Jimin'e karşı koyamazdı.
Jimin de Jungkook'a...
Bu hep böyle kalacaktı.
_____❀_____
tahmin edin kim sizi çok seviyor?
ben~ 💕💖💓