Kahverengi saçlının dokunuşları, beyaz tende yumuşak bir şekilde ilerliyordu. Diğer eliyle küçüğünün saçlarını okşadığından, Jungkook'un yüzünde küçük bir gülümseme vardı. Sevdiği kişiye kısık sesle bir ninni mırıldanıyordu Jimin.
Sesi, arka plandan gelen yağmur damlalarının sesiyle harmanlanmıştı. Koyu bulutlar artarken, çakan şimşekle titredi Jungkook. Hiçbir zaman şimşek çakmasından hoşlanmamıştı fakat ardından gelen yıldırımdan hoşlanırdı. Çünkü küçüklükten beri yıldırımları, Jimin hyunguyla izlerlerdi.
Anıları aklına geldiğinde, yatakta oturur pozisyona geçti. Kafasını hemen büyüğüne çevirdi. "Eskiden izlediğimiz gibi, yıldırımları izleyebilir miyiz? Seninle bunu yapmayı özledim, hyung." Tereddütlü bir şekilde sormuştu çünkü, Jimin'in gülebileceğini düşünüyordu. İsteğinin biraz çocukça olduğunun farkındaydı.
"Tabi ki, Jungkook." Hemen yataktan kalktı ve geniş olan cam pervazına oturdu."Kucağıma gel." Kucağını işaret ettiğinde, küçüğü heyecanla ona doğru adımladı. Olmak istediği yere oturduğunda mutlulukla gülümsedi. Sonrasında başlarını, dışarıyı izlemek üzere pencereye çevirdiler.
Ürkütücü bulduğu yıldırım sesi yüzünden, kafasını hyungunun kaslı göğsüne yasladı. Kollarının arasındaki bedenin titrediğini fark ettiğinde, usulca onu okşamaya başladı. "Her şey geçecek, Jungkookie." diye mırıldandıktan sonra, küçüğünün sağ yanağına bir öpücük bıraktı.
,,Kimse seni incitemez ama eğer bunu yapmayı düşünüyorlarsa, ilk önce beni geçmeleri gerekir."
Tatlı cümleler kurmaya devam ettiğinde, Jungkook titremeye bir son vermişti. Duyduğu sevimli cümleler ve bedeninde hissettiği koruyucu dokunuşlar yatıştırmıştı onu. Bir yerden sonra, gök gürültüsünün şiddeti ne kadar artmış olursa olsun, umursamadı. Sonuçta Jimin'in kolları arasındaydı.
Jimin ise mutluydu. Jungkook korktuğunda, onu yatıştırmak bazen gerçekten zor olabiliyordu. Ne zaman başına bir şey gelse hemen yanına koşuyordu. Diğer hyungları ne yaparsa yapsın, kimse onu sakinleştiremezdi. Ama Jimin geldiğinde, tek bir sarılmayla susardı.
Uzun zaman boyunca birbirlerini kardeş olarak gördüklerinden, sarılmalar onlara doğal geliyordu. Fakat Jungkook on beş yaşına bastığında hisleri değişmişti.
Ne zaman Jimin hyungu kızlarla yakın olsa, proje ödevi yapmak zorunda kalsa, sinirleri bozuluyordu. Kıskançlık tüm vücudunu ele geçiriyor ve kalbi acıyordu. Bunun sebebi, senelerdir sevdiği yakın arkadaşını kaybetme korkusuydu. Jimin, onu her zaman korumak için yanında olan tek insandı.
Jimin sürekli, 'seni bırakmayacağım' derdi küçüğüne. Ama Jungkook korkuyordu. Hyunguna karşı beslediği duygunun aşk olmasını istemiyordu. O bir ergendi, hyunguyla sarılmaktan çok daha ilerisine gitmek istiyordu. Daha doğrusu, buna ihtiyacı vardı.
Dalıp gitmiş olmalıydı ki, ona onuncu kez seslenen hyungunun sesini duyamadı. "Jungkook, bir sorun mu var?" Hala düşüncelerinden sıyrılamamıştı, bu yüzden kafasını sallamakla yetindi. "Bir şey oldu sandım, korktum." dedi.
Jimin'in sesi karanlıktı, Jungkook'a titreme hissi verecek kadar karanlık.
Jimin'in dudakları arasından bir nefes sıyrıldı. Ona porseleni anımsatan beyaz tene eğildi, ardından yanaklarına öpücükler kondurdu.
Onu daha fazla öpmek istiyor muydu? Tabi ki. Ama korkuyordu, Jungkook ondan uzaklaşabilirdi. Senelerdir birbirlerine kardeş gözüyle bakıyorlardı. Şimdi hislerini açıklarsa, Jungkook ellerinden kayıp gidebilirdi.
"Şaşırmış görünüyorsun." dedi Jimin. Doğru tespit etmişti.
"Ş-şey, aniden sessizleştin. Seni üzecek bir şey söylediğimi sandım." diye fısıldadı ve büyüğüne baktı. Belinde hissettiği ellerle içi biraz tuhaf olmuştu, hoşuna gitmişti bu. "İsmini on kez söylememe rağmen duymadın, sorun ne?" Direkt olarak sorduktan sonra Jungkook'un başını göğsüne yasladı.
Bulunduğu konumdan yararlanmak istedi Jeon. Bu yüzden kıpırdandı ve Jimin'in boynuna bir öpücük kondurdu. "Sorun yok hyung, gerçekten. Düşüncelere dalmıştım sadece. Endişelenmene sebep olduğum için özür dilerim." Açıklarken gülümsemeye çalıştı.
"Önemli değil, Jungkook. Herkes bazen düşüncelere dalabilir. Herkes istediği şey hakkında düşünebilir ve kimse buna laf edemez. Düşüncelerin, senin kendi dünyandır. Dünyanda, neşeli ve iyi şeyler barınabilir... Tıpkı anıların gibi. Bu anılar, geriye dönüp baktığında seni gülümseten şeylerdir. Güzel anılar hakkında düşündüğünde, vücudunu tatlı bir sıcaklık kaplar." dedi Jimin.
"O anıları tekrar yaşama dürtüsü, bazen aklına gelebilir..." İç çekti Jimin, sonra sorusunu sordu. "Tekrar yaşamak istediğin, favori anın nedir?" Soruyu işittiğinde, küçüğünün dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. Pencereden dışarıyı izliyordu fakat gözlerinin önünde, o an vardı...
Favori anı, kafasında tekrar tekrar canlandığında dudağını ısırdı. Hyungunun bunu bilmesi gerekiyordu. Bu yüzden, büyüğüne yaklaştı. Sıcak nefesleri, birbirlerinkine karışmaya başlamıştı çoktan. Kaslı göğüste ellerin gezdirmeye devam ederken, karşındakinin karanlık gözlerine baktı.
"Hyung? Beni tekrar öpebilir misin?"
"Bunu bir kere daha söylersen, hayatının en güzel öpücüğünü alacaksın."
_____❀_____
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.