Jane Honey’ in Hayatı:
Bütün o dumanlı barlar arasında girmek için benim çalıştığım barı bulmak zorundaydı. Burası benim haftanın beş gecesini doldurmak için başkalarının üflediği sigara dumanını soluyarak ve öksürerek çalıştığım köhne bir bardı.
“Bana bir Jack Daniel’s ver” dedi, sesi kadife gibi pürüzsüzdü. “ve biraz acele et, tatlım. Bütün gece seni bekleyemem.”
Kaba mizaçlı karanlık erkeklerden hep hoşlanmışımdır. “Şişe mi, fıçı mı?” diye sordum.
Bir sigara yaktı ve dumanları arasından bana baktı. Bakışları üst kısmına giderken cennetten çıkmış gibi görünen mavi gözlerinde günahkar bir bakış olduğunu biliyordum. Göğüslerim hoşuna gitmişti. Dumanı havaya verdi ve “Şişe” dedi.
Şişeyi açıp barın üstüne koydum. “Üç dolar” dedim.
Şişeyi dudaklarına götürdü ve uzun birkaç yudum aldı ve bu sırada gözlerini benden ayırmadı. “Adın ne?”
“Jane” dedim. “Jane Honey”
Bana beş doları uzatırken dudakları kıvrıldı. “Striptizci misin?”
“Değişir”
Tek kaşını kaldırdı. “Neye göre?”
Gülümsedim ama cevap vermedim. Sessizce ona para üstünü verirken parmak uçlarımı o büyük güçlü ellerinde gezdirdim.
Yirmi sekiz yaşında genç bir kadındım. Yaşımdaki kadınlar evlenip çoluk çocuğa karışıyor, yemek ve seramik dersleri alıyorlardı. Ya da evlerinde kalıp kocalarını mutlu etmenin yollarını arıyorlardı.
Ben mi? Benim hobilerim erkeklerdi. Onlarla yatakta tepinmek ve işim bittiğinde onları komaya sokmaktan hoşlanırdım. Biblo gibi onları biriktiriyor ve koleksiyonuma ekliyordum.
Şimdi Bay Sert Adam’da o koleksiyona tek yönlü bir bilet kazanmıştı. Onunla işim bittiğinde parmağını bile kımıldatamayacağını bilerek gülümsedim. Bunu şimdilik bilmesine gerek yoktu. Nasıl olsa ona bizzat öğretecektim.
Dylan Alcott’ un bilgisayarının yanındaki telefonu çaldı ve dikkatini, Jane Honey yazısından uzaklaştırdı.
Derin bir nefes aldı ve kare çerçeveli gözlüklerinin ardından gözlerini ovdu. Ne kadardır yazdığını bilmiyordu ama yazıya oldukça dalmıştı. Acele etmeden telefonu eline aldı ve açtı. “Dylan”
Çalıştığı gazetenin baş editörü Leonardo Callaway merhaba deme zahmetine bile germedi. “Resmi bir işin var artık, Alcott” dedi sert bir sesle. “Zack Bressler ile bir röportaj ayarlamaya çalışıyorum. Dövüş kulübüne gidip onunla röportaj yapacaksın.”
Dylan’ ın gözleri açıldı ve nefesini tuttu. “Ne?”
“Beni duydun, Alcott” dedi Leo sert bir sesle. “Hemen yarın bu iş için Dövüş Kulübü’ne gideceksin. En aşağı bir ayın var. Bir ay sonunda kulüp hakkında bir yazı ve Bressler’ ın bir röportajını istiyorum.”
Telefon kapandı ve Dylan, gözlerini kırpıştırarak bir süre anlamsızca ekrana baktı. Dövüş Kulübü ve Bressler, kelimeleri zihninde dönüp duruyordu. Neyse ki şuan oturduğu barda kimse yoktu. Gündüz saati olduğu için boştu aksi takdirde insanlar onu kriz geçiriyor zannedebilirlerdi.
Dövüş Kulübü, insanların para karşılığında ve çoğunlukla yüksek bahislerle dövüştüğü yerdi. Bunlar sıradan oyunlardan farklı ve çok ciddi dövüşlerdi. Oradaki adamlara insan demek çok zordu. Hayvan daha doğruydu. Her biri vahşi ve her biri caniydi. Çoğu kez rakiplerini öldürene kadar dövüşürlerdi. Bu yüzden Dövüş Kulübü, bir tür ölüm kalım yeriydi.
Zack Bressler, bu kulübün şimdiki sahibi olan eski bir dövüşçüydü. Zamanında çok sert dövüşlerde yer almış ve henüz on dokuz yaşındayken arkasında yedi ceset bıraktığı herkesçe bilinen bir şeydi.
Ayrıca Bressler, kabalığı ve ağzı sıkılığıyla bilinirdi. Şu ana kadar hiçbir muhabirle masaya oturmamıştı Dylan’ın diğerlerinin yanında hiçbir şansı yoktu.
Genç kadın, genç kızlar ve evlilik sorunlarıyla ilgili bir köşe yazarıydı. Bunun dışında farklı bir isimle erkeklere özgü bir porno dergisinde Jane Honey’ in Hayatı’nı yazıyordu. Bu ona faturalarını ödeyecek kadar bir gelir sağlıyordu.
İşin aslı Dylan, bu ani görevin nedenini anlamamıştı. Üstelik Dövüş Kulübü’nün temasına da uymayan bir yapısı vardı. Koyu kahve saçları beline dökülüyordu. Ela renkli gözleri vardı ve burnuyla yanaklarını çiller kaplıyordu. Erkeklerin genellikle alınlarına öpücük konduracakları ve kız kardeşleri olacak görecekleri bir yapısı vardı. Minyon yapılıydı. Gerçek anlamda küçüktü.
Dylan derin bir nefes aldı ve gözlüklerini tekrar gözlerine taktı. Ardından bilgisayarın kapağını kapattı ve ayağa kalktı.
Bir ayı vardı. Bir ay sonrasında Leo’ nun elinde bir yazı ve röportaj olmasa muhtemelen editör çok mutsuz olacaktı ve o mutsuz olursa Dylan’da mutsuz olurdu. Genç kız titredi. Bunu hiç istemiyordu.
Galiba Bressler ile bir dövüşe girişeceklerdi…
Dylan, kaybetmeye razı olamazdı…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dövüş Kulübü
Romansa"Bir randevumuz var sanıyordum" Zack Bressler! Dylan, gözlerini açtı. "Kabul ettiğimi hatırlamıyorum" dedi sert bir sesle. "Sen bana sadece emrivaki yaptın." Zack, cıkcıkladı. "Dylan" dedi kınar bir sesle. "Sana bir tavsiyem var benim sevgili müstak...