Armik Dağı Yarışı

603 32 9
                                    

Kutsal ağacın kurumasından, 128 yıl sonra.

Okyanusun ortasında, göğe doğru yükselen dev dalganın arasından gün ışığı süzülmeye başlamıştı. Dört büyük Anut kentinin tüm halkı, en güzel kıyafetleri ile Armik Dağı'nın tepesinde ki düzlüğe çıkmış, Kral'ı bekliyorlardı. Gün ışığı büyük dalganın arkasından yükselerek, göğün maviliğine kavuştu. Geniş kanatları ile kralın muhafızı belirdi önce gökyüzünde. Ardından elinde asası ve kutsal ağacın kabuğundan, beyaz parlak elbisesi ile kanatlarını tamamen açmış, Kral göründü. Tüm çocuklar düzlükte toplanmış, onu bekliyorlardı. Onların arasına indi, Kral. Halkın sevgi gösterileriyle, tezahüratlarıyla çocukları sevmeye başladı. Armik Dağı'nı kılıçla kesilmiş gibi ortadan ikiye bölen ve arasında okyanusa akan dereleri bulunan düzlüğün tam karşısında, on yılda bir sadece on meyve veren ve tüm ağaçların aksine göğe değil yere doğru büyümüş ters ağaç bulunmaktaydı. Bugün; çocukların karşı düzlüğe sıçrayarak ters ağacın meyvesini koparmaya çalışacakları gündü. Ters ağacın en yüksekte bulunan meyvesini kopararak, Kral'a sunmayı başaran çocuk; yıllardır olduğu gibi Anut kralı olmanın en büyük adayı olacaktı. Herkes yerini aldığında, yüzlerce çocuk sırayla sıçradı karşı düzlüğe. Birçoğu, nehrin akıntısına karıştı. İçlerinden sadece biri, çocukların arasında değil, babasının yanında oturmuş seyrediyordu bu zorlu yarışı. Sekiz çocuk başarabildi ters ağacın meyvesini koparıp karşı düzlüğe sıçramayı. Ama içlerinden sadece üçü, tekrar büyük düzlüğe uçabildi. Çünkü ağacın altında bulunan alan, tekrar hızlanarak uçabilmek için çok dardı. Sadece iki çocuk ve iki meyve kalmıştı günün sonuna yaklaşıldığında. Sibra, tüm çocuklardan önce öğrenmişti uçmayı. Kanatları diğer çocuklarınkine göre daha büyük ve kanat kasları daha güçlüydü. Karşıya zıplayıp kanatlarını açtı ve ters ağacın en yükseğine doğru uzandı. Fakat en yüksekte ki meyveyi alamadı. Herkes şaşkın onu seyrederken, kolayca geri geldi düzlüğe. Mutluydu... Çünkü bir tek Mofzo kalmıştı yarışmayan ve onun en yüksekte ki meyveyi koparması imkansızdı. Mofzo çok şişmandı ve kanatları yeterince gelişmemişti. Yaşıtlarına göre, çok küçük kanatları vardı. Mofzo'nun tombul yanaklarından terler akarken, korktuğu her halinden anlaşılıyordu. Günün ilk sessizliği, Mofzo koşmaya başlığında oluştu. Zar zor, sanki her an düşecekmiş gibi koşuyordu. Düzlüğün sonuna gelerek ters ağaca sıçradı ve en yakın dalına tutundu. Elleri yavaş yavaş kayıyordu. Mofzo, diğer çocuklar gibi uçamazdı. Yıllardır tek arkadaşı olan ve babasının yanında oturmuş olan biteni seyreden kanatsız çocuk Meda, bir anda yerinden kalktı ve düzlükte koşmaya başladı. Arkadaşı tutunduğu ağacın dalından yavaş yavaş kayarken, o düzlükte giderek hızlandı ve karşıya sıçradı. Mofzo, dalı bırakıp düşmeye başladı. Meda, onu havada yakaladı ve birlikte karşı düzlüğe düştüler. Herkes şaşkındı! Armik Dağı ilk kez bu kadar sessizdi. Rüzgar bile kesti uğultusunu. Lanetli olduğuna inandıkları ve çocuklarının arkadaşlık etmelerine izin vermedikleri kanatsız çocuk; tüm çocuklardan daha yükseğe sıçramış ve arkadaşını kurtarmıştı. Kralın muhafızı karşı tepeye uçtu ve Mofzo'yu kucağına aldı. Meda'nın kulağına eğilerek; "Sadece bir meyve kaldı." dedi ve uçarak geçti büyük düzlüğe. Meda, yavaşça kalktı ayağa. Herkes onu seyrederken; O, en yüksekte ki meyveye bakıyordu.

Anut gezegeninde yaşayan bütün çocuklar; önce yürümeyi, kanat kasları yeterince geliştiğinde ise uçmayı öğrenirdi. Uçmayı öğrenen çocuklar, sonraki hayatlarında çok az yürür, bu yüzden bacak kasları yeterince gelişmezdi. Fakat Meda, kanatları olmadığından hep yürümek zorundaydı. Yerçekiminin çok fazla olmadığı Anut gezegeninde, Meda güçlü bacak kasları nedeniyle; yetişkin anutlulardan bile daha yükseğe zıplayabiliyordu.

Meda, geri geri yürüyerek sırtını dar düzlüğün duvarına yasladı. Halk birer birer ayağa kalkarak, onu izlemeye başladı. Hızlıca iki adam atarak, ileri doğru zıpladı Meda. En yüksekteki meyveyi kopardı fakat; büyük düzlüğe gelemeden, düşmeye başladı. Sol eliyle zar zor tutunabildi, büyük düzlüğün sonundaki uçurumun kenarına. Aşağıya bakıyordu... Çok yüksekti... Meyveyi bırakırsa, iki eliyle daha iyi tutunabilirdi. Bırakmadı...

Herkes, onun düştüğünü sandı. Kral küçümseyerek gülümsedi. Meda'nın babası, endişeli gözlerle bakıyordu, uçurumun kenarına. Kral'ın Muhafızı uçmak için hamlesini yapacakken, Kral durdurdu onu. Uçurumun kenarından kafası göründü önce Meda'nın. Tek eliyle kendini yukarı çekti ve zorlanarak çıkabildi, Armik Dağı'nın büyük düzlüğüne. Babasının endişeli bakışları, Kral'ın alaycı gülümsemesiyle birlikte yok oldu.

Kral ayağa kalktı...Meda ve Sibar dahil 5 çocuk diz çökerek, eğildi Kral'ın önünde. Hepsi ellerindeki meyveyi havaya kaldırarak, Kral'a sundu. Kral, içlerinden birini seçmek zorundaydı. Bugüne kadar tüm krallar meyveyi aldıkları çocuğu; krallık yarışında aday göstermişti ve hemen hemen hepsi, en yüksekte ki meyveyi koparan çocuğu seçmişlerdi. Meda, kanatsızdı...Krallık yarışına katılmanın hayalini bile kuramazdı. Kral, Meda'nın önünde durdu. Meda, diğer çocuklar gibi başı önde bekliyordu. Olabilir miydi? Olmadı...

Kral, Sibar'ın elindeki meyveyi aldı ve halka döndü. Elmaya benzeyen mavi renkli meyveyi, havaya kaldırdı. Halk ayağa kalkarak, alkışlamaya başladı. Kral meyveyi ağzına götürürken; tüm sessizliği bir ısırık sesi bozdu. Meda, elindeki meyveyi yemeye başlamıştı. Hemde Kral'dan önce!

Kral yavaşça arkasına dönerken; Meda,gülüşmelerin arasında ağzını şapırdatarak meyveyi yemeye devam ediyordu. Kral dahil herkesin kendisine baktığını farkedince, durdu. Yanakları şişmişti, hafifçe yutkundu.

Kral oldukça sinirlenmiş, yanakları kızarmaya başlamıştı. Kutsal ağacın kabuğu - Kral'ın elbisesi - bile Kral'ın vücut ısısının arttığını hissetmiş, boynundan doğru geri çekilmeye başlamış, göğüslerinin arasına kadar inmişti. Meda korkarak Kral'a bakıyor, hala ağzında bulunan meyve lokmalarını ne yapacağını bilemiyordu.

Kral biraz sakinleşti...Aslında düşününce mutlu bile oldu. Yaşamayı haketmediğini düşündüğü bu zavallı çocuk, cezalandırılmak için kendisine oldukça büyük bir bahane vermişti. Kral bir elinde meyve, diğer elinde asası kalabalığa dönerek; "Bu lanetli çocuk" diye başladı sözlerine.

"Bu lanetli çocuk, asla eğitim görmeyecek...Uçamayan diğer Anutlular ile birlikte, madenlerde çalışarak büyüyecek."

Halk, zaten çocuklarının yanında dahi olmasını istemedikleri Meda'nın; okula alınmayacağını öğrendiklerinde oldukça sevinerek, Kral'ı ayakta alkışlamaya ve tezahürat etmeye başladılar. İçlerinde sadece Meda'nın babası; Kral'ın üç bilge danışmanından biri olan, Turkon oturuyor ve Kral'a sevgi gösterilerini sunmuyordu. Oğlunu eğitmeyi, onun bir bilgin olmasını çok istiyor ve böylece halkın ona saygı göstereceğini ümit ediyordu. Meda'nın meyveyi her ısırışı ile bu ümidi tamamen yok olmuştu.

Armik Tepesi tamamen boşaldığında, geride birtek Meda ve babası kalmıştı. Meda yerde oturmuş elindeki meyveye bakarken, babası ona doğru yürüyerek yanına oturdu. Sağ kanadını hafifçe oğlunun sırtına doğru uzattı. Meda meyveyi babasına uzatarak, sanki hiçbirşey olmamış gibi kocaman gülümsedi. Turkon ters ağacın meyvesini daha önce hiç yemediğinden tadını bilmiyordu. Birden gülmeye başladılar... Kendilerine engel olamıyor, birbirlerinin gülmesi ile daha büyük kahkahalar ile gülüyor ve ağızlarını her açtıklarında meyvenin şerbeti ağızlarından akıyordu. Turkon oğlunu uçarak eve götürmek yerine, onunla birlikte yürümeyi tercih etti. Beraber eve doğru yürümeye başladılar. Turkon, Meda'nın başını okşarken, saçlarının uzamış olduğunu farketti. Bir çocuk uçmayı öğrenene kadar saçlarını uzatamazdı. Meda saçlarını hayatı boyunca uzatamayacaktı.

Anutlular; denize uzak dağların, yüksek yamaçlarına oyulmuş mağaralarda yaşıyorlardı. Turkon, oğlu uçamadığı için daha kolay tırmanabileceği ve alçakta olan bir mağaraya taşınmıştı. Eve geldiklerinde, Meda bağdaş kurarak yere oturdu. Turkon, Meda'nın başını biraz ısladıktan sonra hayvan kemiğinden yapılmış, tahta saplı bıçağını çıkardı ve oğlunun saçlarını kazımaya başladı. Meda'nın en sevmediği zorunluluktu, kafasının tamamen tıraş edilmesi. Bıçağın her darbesinde hissettiği yanma hissinden değil, sürekli kel dolaşarak diğer çocuklar gibi saçlarını uzatamamasından değil, bu işi babasının yapması incitiyordu onu. Biliyordu çünkü, oğlunun saçını kesmek; Turkon'un yüreğinin bodrumuna sakladığı o en büyük acıyı, lanetli bir çocuğa sahip olduğu gerçeğini gün yüzüne çıkarıyordu ve yere düşen her saç tutamı, aslında babasının sessiz göz yaşlarıydı. Babasına bu acıyı çektirmemek için bir defasında kendi kendine tıraş olmayı denemiş, kafasında oldukça derin kesikler oluşmuştu. Meda her canı sıkıldığında ve üzüldüğünde yaptığı gibi, yüzünün sağ tarafında ki derin pençe izini kaşımaya başladı.


İlk Kanatsız İnsanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin