#7#

249 36 32
                                    

(Kız)- Bu siyah şey de ne böyle?

(Taehyung)- Televizyon

(Kız)- Ne işe yarıyor?

Anlatmakla uğraşmayıp masanın üzerindeki kumandaya uzanmış ve tuşa basıp televizyonu açmıştım. Ekranda maskeli bir adam kameraya doğru silah doğrultuyordu. Her ne olduysa o anda olmuştu. Kızı birden önüme geçmiş ve bana sarılırken bulmuştum.

Kollarıyla boynumu sıkıca sarmış, bir elini saçlarıma koymuş ve çenesini başıma yaslamıştı. Bir süre öylece kalakalmıştım. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kendimi az da olsa toparladığımda elimde duran kumandaya bakma gereği duymadan tuşa basıp televizyonu kapatmıştım. Bana sarılan beden titremeye ve kulağıma hıçkırık sesleri gelmeye başladığında yavaşça kollarımı beline sarmış ve onu sakinleştirmeye çalışmıştım.

(Taehyung)- Hey! Sakin ol. Bir sorun yok. Tamam mı? Sakin ol.

(Kız)- Se-seni öl-öldürecekti.

Belindeki ellerimi omuzlarına çıkartıp bana bakmasını sağlamıştım. Gözleri dolmuş ve kızarmıştı. Aynı şekilde burnu ve dudakları da kırmızılaşmıştı. Bu hali canımı yakmıştı, farkında olmadan, nedenini bilmeden.

Ellerimle gözyaşlarını silerken gülümsemeye çalışmıştım. Belki bu şekilde daha çabuk sakinlerdi.

(Taehyung)- O gördüğün bir filmdi. Elindeki silah gerçek değildi. Hem gerçek olsa da o ekranın içinden beni öldüremez. Ağlama tamam mı?

(Kız)- Öl-öldüremez mi?

(Taehyung)- Öldüremez

(Kız)- Beni bırakmayacaksın değil mi?

Sorduğu soru duraksamam sebep olmuştu. Kim olduğunu, nereden geldiğini, evime nasıl girdiğini ve buna benzer birçok şeyi bilmiyorken sorusuna nasıl cevap verebilirdim ki?

Sessizliği bozan yere düşüp ses çıkartan bir şeydi. Gözlerimi gözlerinden ayırıp ne olduğuna bakmıştım. Yerde parlayan bir inci duruyordu. Eğilip elime aldım ve daha yakından baktım. Ben daha önce hiç böyle bir şeye sahip olmamıştım. Bu kesinlikle benim değildi. Şaşkınlık dolu bakışlarımı karşımdaki kıza çevirip konuşmaya başlamıştım.

(Taehyung)- Bu, senin mi?

Onda gördüğüm bu bakışlar bana tanıdık gelmişti. Bir yerde sıkıştığını söylediğinde nerede sıkıştığını sormuştum ve o zamanda bu bakışlarla bakmıştı.

(Kız)- Şey, o ne? Bilmiyorum ben. Benim değil!

Ve yine aynı ses tonu.Yalan söylemeyi asla beceremiyordu. Gözlerimi ondan alıp inciye çevirdiğimde uyandığımdan beri başıma gelenleri bir bir düşünmeye başlamıştım. Bu işin içinde bir iş vardı! Artık bundan emindim!

Dizlerimin üzerindeki elimi farkında olmadan oturduğum koltuğa koyduğumda elime gelen cisimlerle düşüncelerimden ayrılıp ne olduğuna bakmıştım. Yok artık! Burada bir elimin avucunu dolduracak kadar inci vardı. Şaşkınlıkla incileri elime alıp bakarken beynimin içinde yankılanan o sözlerle nefes alamamıştım.

''Ona zarar gelmesini istemiyorsan ondan hiç kimseye bahsetmemelisin.

İnci inci gözyaşlarını kullanmak isteyen birçok düşman olacak.

Hiçbirine fırsat vermemeli onun inciden olan gözyaşlarını da korumalısın.

Unutma! O senin, sen onunsun!''

O kitapta okuduğum bütün cümleler bir bir tekrar ediyordu başımda. Her biri sorularımdan birini cevaplayacak nitelikteydi.

''Eğer ona sahipsen,

Sen seçilmiş kişisin.

O senin kaderin.

Bundan sonra her şey farklı olacak!''

''Ona her bakışında büyüleneceksin.

Farklı hissedeceksin.

Seni şaşırtacak şekilde kısa sürede büyüyecek,

Eğer ona sevgiyle bakarsan.''


''Zamanı geldiğinde her şey gün yüzüne çıkacak.

Ona sevgiyle bakmalı ve her şeyi öğretmelisin.

Tehlikelere karşı onu korumalısın,

Çünkü o senin, sen onunsun!''

Sessizliği bozan gök gürültüsüyle gözlerimi pencereye çevirmiştim. Yağmur yağıyordu. Gündüz hava çok da güzeldi oysa ki.

''Güldüğünde güneş,

Ağladığında yağmur.

Güldürmeli mi onu, yoksa ağlatmalı mı?

Unutma! O senin, sen onunsun!''

Hayır! Bu imkansız. Böyle bir şey olamaz. Her şey bir tesadüften ibaret.

''Ne burada okuduklarına ne de yaşadıklarına ilk başta inanmayacaksın.

Eğer gerçekten ona sahipsen hayatında olan ve olacak hiçbir şeyin tesadüf olmadığını zamanla anlayacaksın.

Unutma! O senin, sen onunsun!''

Her şey beyinim bana oynadığı iğrenç bir oyunu olmalıydı. Kitapta okuduğum o sözler şimdiki duruma göre aklıma geliyor ve onlara inanmam için beni zorluyordu. Her şey bir oyundu! Buna inanmamalıydım!

''Sudan karaya çıkmak onun için kendi hayatını sınırlamaktı.

O, senini için bu fedakarlığı yaptığında sen onun için ne tür bir fedakarlıkta bulunacaksın?

Unutma! O senin, sen onunsun.''

Hızla oturduğum yerden kalkmış ve çatı katına yöneltmiştim adımlarımı. Beynimin bana oynadığı bu ürkütücü oyuna bir son vermeliydim. Balığımı gözlerimle görecek ve daha sonra her şey bitecekti. Tanımadığım bu kız hafızasını kaybeden, psikolojik destek alması gereken bir hasta olacak, okuduğum o kitap ise bir masal kitabı olacaktı. Her şey olması gerektiği gibi olacaktı.

Kapı kulpuna elimi koyup derin bir nefes alıp vermiş ve daha sonra kapıyı açmıştım. İlk olarak yerde boş duran akvaryuma takılmıştı gözlerim. O anlık şaşkınlıkla bir gecede balığımın nasıl bu kadar hızlı büyüdüğünü düşünememiştim bile. Bunu daha sonraya bırakıp onun nasıl olduğuna bakmak için içeri birkaç adım daha atmıştım. Sakin olmaya çalışarak gözlerimi büyük akvaryuma çevirmiştim.

Hayır! Bu olmamalıydı! Balığımın akvaryumda olması gerekiyordu!!! Bir balık nasıl akvaryumdan çıkıp daha sonra insana dönüşebilirdi ki?(!)

Bir bölüm sonu daha :) Umarım beğenmişsinizdir ^^ Düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız sevinirim =)

SARANGHAEEEE ^^

Sende Kimsin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin