Böyle bir durumda kaçmak, beni nasıl bir doktor yapardı? Doktor olmayı bıraktım, yardıma muhtaç birini görmezden gelmek insanlığıma sığar mıydı? Ben öyle bir insan değildim. Her ne kadar çok fazla yardım çağrısı almasam da birinin bana ihtiyacı olduğunu gördüğümde ileri adım atmaktan alamazdım kendimi. Hele de böyle bir durumda, bu adama yardım etmemenin azabını kalbim yıllarca bana yaşatırdı. Bu yüzden taksiye binmediğim için kendime küfretmek yerine birine yardım edebileceğim için gurur duymaya çalıştım. Açıkçası, bu çok da kolay değildi.
Büyük ve hızlı adımlarla adamın yanına gittim ve hemen baş ucuna çöktüm. Yüzünü buruşturmuş, inleyip duruyordu. Onu baştan ayağa süzdüğümde karnındaki ıslaklığın parladığını fark edebildim. Beynim olanları algılamamak çaba gösterirken ve bu sebeple de başımı ağrıtırken titreyen elimi ıslaklığa sürdüm. Elimi geri çekip o ıslaklığın kan olduğuna emin olduğumda adamın inlemesi daha da artmıştı. Derin bir nefes aldım.
Hızla hırkamı dişimle deldim ve tırnaklarımın da yardımıyla neredeyse yarısını yırttım. Kumaş parçasını yaralanan yere bastırdığımda adam tüm gücüyle bağırdı ve çırpınmaya başladı. "Şşşşttt." diye fısıldadım boştaki elini yüzüne yerleştirerek. "Geçmek üzere."
İlk defa gölerini açtı ve o minik aralıklardan bana baktı. Gülümsemeye çalıştım. "Merak etme, hemen şimdi ambulansı arıyorum."
Kumaşı hala oraya basılı tutarken diğer elimi yüzünden çektim ve çantamdan telefonumu aramaya koyuldum. En sonunda bulup çıkardığımda 112'yi tuşluyordum ki adamın yorgun eli elimi buldu.
Şaşkınlıkla ona döndüm ve hafif aralık olan gözlerine baktım. "Arama." dedi zorlukla. "Sakın arama."
"Ben şu an burada sadece ilk yardım yapabilirim. Önemli bir yerinden yaralanmamışsın ama hastaneye gitmen gerekiyor."
"Hastaneye gitmektense ölürüm daha iyi." Artık daha da şaşkındım. Nedensiz yere bıçaklanmasına imkan yoktu, hastaneye gitmekten çekiniyorsa polisle uğraşmak istemiyor olmalıydı. Polisin aradığı biri miydi yoksa?
"O halde bana adresini vermelisin." Onu hastaneye götürüp de başıma bela almak istemiyordum.
Güldü ama bu gülüş daha çok bir hırıltı şeklinde çıkmıştı. "Sokakta ölmektense evde mi ölmeliyim?"
"Hayır." dedim elimi terden sırılsıklam olmuş saçlarının arasından geçirirken. "Ölümcül bir kesik değil bu. Sadece müdehale edilmesi lazım."
Cevap vermedi, zaten verecek hali de kalmamıştı. Bu haldeyken bana herhangi bir adres söylemesinin imkanı yoktu. Onu kendi evime götürmekten başka şansım var mıydı? Üstelik yarası için kullanılabilecek malzemeler varken, onu polisin araştırmayacağı bir yere götürmek akıllıca değil miydi?
Hemen elimdeki telefonla taksiyi aradım ve bulunduğumuz yere gelmesini söyledim. Köşede kalmış, hiç duyulmayan bir yanım bunun başıma bela açacağını bağırıyordu sanki. Onu anlayabiliyordum ama duyamadığım için görmezden geliyordum. Bu yaptığım ne kadar doğruydu?
"Başına bela olacağım." diye fısıldadı birden. Bu sırada kana bulanmış kumaşı bir kenara attım ve hırkamdan yeni bir parça daha kopardım. Yaraya tekrar bastırdığımda bağırmamak için kendini kastı ve olduğu yerde yeniden kıvranmaya başladı.
"Konuşup yorma kendini. Bu acı ve kan kaybın yeterince enrjini alıyor zaten."
"Doktor gibi konuşuyorsun." dedi iyice kısılan sesiyle. Böyle bir ortamda olmasak gülebilirdim belki ama durumumuz fazla kötüydü. O yüzden cevap vermemeyi tercih ettim ve yarasına bastırmak için kumaşın temiz kalmış yüzeyini çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz
Storie d'amoreBir kız. Sessiz, yalnız, yıpranmış. Tek amacı başarılı olmak. Ve bir adam. Ürkütücü, yaralı ve yabancı. Tek amacı hayatta kalmak. Bir yabancı, herkesten kaçmış yalnız bir kızın ruhuna dokunabilir mi?