Nota bir süre baktıktan sonra gözlerimi devirdim. Aynı zamanda da gülüyordum. Benimle kahvaltı yapmak onu gerçekten mutlu etmişti? Yoksa tekrar geleceğim demenin kibarcası mıydı? Kalbim birinci seçeneği tercih ederken beynim ikinci seçenek olduğunu gayet iyi biliyordu. Beni sadece kullanıyordu, beraber kahvaltı yapmak onu neden mutlu etsindi ki?
Beni asıl düşündüren alttaki numaraydı. Onu aramayacağımı bilmiyor muydu sanki? Onu aramamın hiçbir yolu yoktu, hem arasam da ne diyecektim ki? "Kahvaltıya bekliyorum." diye mesaj atmamı mı bekliyordu yoksa? Benimle dalga geçtiğini düşünerek tam kağıdı buruşturmuştum ki anlık bir dürtüyle geri düzelttim kağıdı. Özenle katladım ve geçen gece omzundan çıkardığım kurşunun yanına bıraktım. Belki bir gün aramızdaki şey çıkar ilişkisini aşardı ve arkadaşlığa dönüşürdü, ha?
İnsanları kendimden uzak tutsam da onlara ne çabuk bağlanıyordum böyle.
Onun yokluğundan faydalanıp uzun bir banyoya girdim. Elimi ya da yüzümü yıkadığımda yeterince temiz hissetmiyordum, her santimimdeki kirden arınmalıydım. Onun kanının kokusu üzerime sinmişti resmen. Aslında arınmam gereken tam olarak buydu. Onun kokusu.
Yeterince sabunlandığımdan emin olduktan sonra çıktım banyodan ve üzerimi giyindim. Evde yine tek olmak bir yandan huzur vericiyken diğer yandan hüzünlüydü. Sahiden varlığı bu kadar çabuk mu etkileyecekti beni?
Havluyu asarken tişörtünün hala ipte olduğunu gördüm. Başka hiçbir kıyafeti yoktu, üzerine ne giymiş olabilirdi ki? Dolabımı tekrar açıp içini biraz talan ettiğimde tişörtlerimden birinin olmadığını gördüm. Erkek tişörtlerini sevmem bir şanstı ama o dolabımı açmayı nasıl akıl etmişti? İstemsiz olarak güldüm.
Ona bu kadar çabuk alışmış olmamın hiçbir mantıklı yanı yoktu ama belki nedenlerimden biri iyi biri olduğuna inanıyor oluşumdu. Özellikle de yüzü asılmış bir vaziyette bana söylediği o sözler... Resmen ondan korkmamam için çabalamıştı. Ona güvenmem için. Ona yardım ederken korkmamı istemiyordu, tek amacı polisin bir şeylerden haberdar olmamasıydı. Ne kadar pis işlerle uğraşıyor olsa da bana karşı iyi biriydi. Sadece arada bir fazla kaba hale geliyordu.
Onu düşünmeden edemiyordum. Şu an onunla ilgili düşüncelerim ilk geldiği halinden çok daha farklıydı, o zaman onu o kadar da umursamıyordum. Bir şeyleri irdelemiyordum. Düşünüyordum ama düşünmek istemiyordum. Oysaki şimdi, oturup sadece onun yattığı koltuğa bakmak, onu düşünmek istiyordum. Sanki oradaymış gibi onunla konuşsam, fazla mı tuhaf olurdum?
Ders çalışmak bile beni ondan uzaklaştıramıyordu, ne olmuştu bana böyle? Biriyle uzun zamandır bu kadar yakınlaşmamıştım, birine kendimi hiç bu kadar açmamıştım. Kaç kişinin yanında dururken onlara gerçekten gülümsüyordum ki? Yıllardır yüzünde hep bir parça hüzün olan ve yapmacık gülümsemelerini arada bir insanlara serpen kız neden şu an gerçekten gülümsüyordu?
Belki de biri bana yakınlaşmak için hiç bu kadar çabalamamıştı. Kendi için olsa bile, çok bencilce davransa bile zorla hayatıma girmişti ve işin tuhaf yanı hayatımda birinin olması beni mutlu etmişti. Bir arkadaşa sahip olmak o kadar da kötü bir şey değildi demek ki.
Günün kalan zamanı ders çalışarak ve tanımak istediğim insanları düşünerek geçti. Sadece Rüzgar değil, Burak'ı da düşünüyordum. Kendi arkadaşlarına karşı da o kadar küstah mıydı, yoksa beni saf gördüğü için mi öyle davranmıştı?
Aslında tüm insanlar aynıydı. Onlara bir kere sert çıkınca tüm erkeklikleri sönüyor, hemen sus pus oluyorlardı. Burak da Rüzgar da öyle yapmıştı. Gerçi, Rüzgar'ın durumu farklıydı ya neyse.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz
RomanceBir kız. Sessiz, yalnız, yıpranmış. Tek amacı başarılı olmak. Ve bir adam. Ürkütücü, yaralı ve yabancı. Tek amacı hayatta kalmak. Bir yabancı, herkesten kaçmış yalnız bir kızın ruhuna dokunabilir mi?