O kısa yolda bile başımı cama yaslamış bir vaziyette, mutsuz bir hal almayı başarmıştım. Tıpkı o filmlerdeki sevgilisini düşünen kızlar gibi hüzünlü bakışlarla dışarıyı izliyordum. Hiç tanımadığım bir adamın arabasına binmiş, eve gitmeyi umuyordum. Yanımdaki adam hiç tanımadığım o adamdı ve hiç beklemediğim bir anda karşıma çıkmıştı. Bir erkek gibi beni savunmuş, küçük düşmeme izin vermemişti. Kimdi bu adam?
"Biraz daha o şekilde dışarıyı izlersen oturup ağlayacağım, Melodi."
Yavaşça doğrulup Rüzgar'a döndüm ve bu defa aynı bakışları ona yolladım. "Sen orada ne yapıyordun?"
Bana kaçamak bir bakış atarken biraz da gaza bastı. Ani hızla arkama yapışırken şaşkındım. "Kemerini takar mısın?" dedi o sadece.
Kemeri anında taktıktan sonra yine ona döndüm ve soruyu yineledim. Derin bir nefes aldı. "Bir arkadaşa uğramıştım, eve dönüyordum."
Başımı salladım. "Teşekkür ederim. Eğer orada olmasaydın hala onu bir şeylere ikna etmeye çalışıyor olacaktım."
Güldü ama samimiyetsiz bir gülüştü. "Evden okula, okuldan eve giden ve bundan hiç şaşmayan kız, bula bula bu çocuğu mu buldu cidden? Başka sevgilisi mi varmış?"
"Nişanlısı var." diye homurdandım ve tekrar cama çevirdim yüzümü.
Ben sessiz kalıp bana acımasını beklerken o "Piç." diye mırıldandı. Şaşkınlıkla döndüm ona. Açıkçası duyduğum hiçbir küfür bu kadar içten ve güzel gelmemişti kulağıma. Bu onun ses tonuyla mı alakalıydı, yoksa küfürün Burak'a gitmesiyle mi? Belki de ikisi birdendi.
"Bir daha söyler misin?"
Bunu söyleyince şaşkınlıkla bana döndü. "Bir de ona küfür etmeme kızıyor musun?"
"Hayır." dedim çabucak. "Çok güzel küfrediyorsun. Ben böyle edemem."
Bana deliymişim gibi baktıktan sonra önüne dönmeye çalıştı. Devam ettim. "Sahiden, bıçaklandığın zaman da küfretmiştin. Çok içten ediyorsun."
"Melodi, kafana darbe almış olabilir misin?"
"Burak'a küfredebilir misin? Ama içinden gelerek."
Sabır dilenircesine bir iç çektikten sonra "Orospu çocuğu." diye mırıldandı. Önceki kadar güzel gelmese de rahatatıcıydı. Devam etti. "O şerefsizin belasını sikmek istiyorum." Şimdi biraz kendine gelmiş gibiydi. Büyük bir nefes aldı. "Benim meleğimi üzeni öldürmek istiyorum." Ettiği küfürlerin hiçbirini bu kadar içten söylememişti.
Hiçbir yorumda bulunmadım, zaten bir dakika olmadan eve gelmiştik. İnmeden önce kısa bir konuşma yapmaya hazırlanıyordum ki o kapıyı açtı. Şaşkınlıkla ne yapacağını beklerken eve doğru yürümeye başladı, sonra arkasını dönüp çatık kaşlarla bana baktı. Gözlerindeki ifade daha çok "Ne yapıyorsun, salak?" der gibiydi.
Ben de inince "Arabayı çok mu sevdin?" diye dalga geçti hemen. Gözlerimi devirdim. "Sen nereye?"
Şaşırdı bunu sormama. Ardından bana inanamıyomuş gibi güldü. "Şaka yapıyorsun?"
"Gecenin bir vakti benim evime mi gireceksin?"
"Gecenin bir vakti hiç evine girmemişim gibi konuşuyorsun. Daha geç saatlerde de girmiştim hatırlarsan."
Bir de kendini savunuyordu! Beni kibarca eve bırakması hoş bir şeydi tabii, ama ya kendi eviymiş gibi evime girmesi? Ve savunma olarak kurduğu cümleler? "Daha önce neden girdiğinden bahsetmemi ister misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz
RomantikBir kız. Sessiz, yalnız, yıpranmış. Tek amacı başarılı olmak. Ve bir adam. Ürkütücü, yaralı ve yabancı. Tek amacı hayatta kalmak. Bir yabancı, herkesten kaçmış yalnız bir kızın ruhuna dokunabilir mi?