"Niye delirmiş gibi bana bakıyorsun?" diye sordu en sonunda. Uzunca bir süre gözlerimi üzerinden alamamıştım. Düşüncelerimin ne olduğunun farkına varsa koşarak bu evden kaçardı sanırım. Birkaç dakika önce kendisi yüzünden kriz geçiren bu deli kız, sokakta bulduğu adamı kocası olarak görüyordu.
Sahiden de kafayı yemiş olmalıydım. Sanki Rüzgar'ın sesini duymak beni kendime getirmiş gibiydi. Düşüncelerimden utandım ve kızardığıma emin olarak gözlerimi kaçırdım. Ah, aklımdan geçenlerden haberi olsaydı cidden kaçar mıydı? Belki şefkatle gülümserdi. Ya da alay ederdi. Evet, bunun gerçekleşmesi ikinciden daha muhtemeldi.
"Melodi?"
Cesaretimi toplayıp tekrar ona baktım. İlgi dolu gözlerini benimkilerden ayırmıyordu. Bir cevap bekliyordu. En azından bir tepki. Bana ailem olduğunu söylemişti ve benim iç konuşmalarım ne yazık ki onun için yeterli değildi. Sesimi duymak zorundaydı.
"Arkadaş olalım mı?" dedim birden. Kaşları şaşkınlıkla kalktı havaya. Böyle bir şey dememi beklemiyordu sanırım. Ama ona beynimden geçenleri söylememin imkanı yoktu. En azından şimdilik bununla yetinmeliydi. Belki ilerde ona yetecek şeyler sunabilirdim. Şimdilik o şeyler sadece beynimde yer edinmeliydi.
Gülümsedi birden. Gözlerindeki heyecan o kadar yoğundu ki bir an ondan taşıp bana sıçramasından korktum. Bu söylediğime ters bir tepki göstermesini bekliyordum. Sonuçta bana aşık olduğunu iddia ediyordu ve ben ona ailem olacaksa arkadaşım olmayı öneriyordum. Adam buna sevinmişti.
"Bir an evimden defol diyeceksin diye o kadar korktum ki." der demez uzanıp sarıldı bana ve ben ne olduğunu anlayamadan boynuna gömülmüştüm. Benim de kollarımı boynuna dolamak gibi içimden yakıcı bir his geçse de tuttum kendimi. Bunu yapmam duygularımı biraz da olsa açığa çıkarırdı, öyle değil mi? Ona sarılmak istediğimi bilmemeliydi, ellerimi saçlarının arasından geçirmek istediğimi, onu öpmek istediğimi.
Kısacası ona karşı bir şeyler hissettiğimi. Hislerimi bilmesi benim işimi daha da zorlaştırır mıydı? Ona umut verirsem beni hiç bırakmazdı.
Ya da hayal gücüm fazla çalışıyordu.
"Ama," diye devam edince geri çekilip yüzüme baktı. "Evime her istediğinde gelemezsin. Kapıyı kendi kendine açamazsın. Sadece ihtiyacın olduğunda geleceksin ve zile basacaksın, anladın mı?"
Kaşları çatılmıştı. "Ama canım istediğinde gelmek istiyorum. Hem bence canımın istemesi sana ihtiyacım olduğu anlamına gelir."
"Senin canın sürekli burada olmak istiyor." diye tersledim hemen onu. Derin bir nefes aldı.
"Demek ki sürekli sana ihtiyacım var. Hasta olup olmadığımı bilemezsin."
"Ben," diye başlamışken doğruldum. "Sadece gerçekten hasta olan birine yardım edebilirim. O yüzden dediğim gibi, sadece ihtiyacın olduğunda gel."
İstediğini alamayan bir çocuk gibi suratını astı ve beni ikna etmek istercesine gözlerime baktı. Bir süre sonra kollarını da göğsünde kavuşturunca tam olmuştu. Şimdi sahiden de şımarık bir çocuğa benziyordu. "Arkadaşlığın tanımı bu değil."
"Bendeki tanımı bu."
Nefesini sertçe üfledi ve bana sert bakışlar yollamaya devam etti. Ama bu sertliğin beni korkutmakla uzaktan yakından alakası yoktu. Hatta o kadar şirin görünüyordu ki gülmekten alamadım kendimi. Sahiden de bu ufak çocuk mu bıçaklanıp vurulmuştu? Beni tehdit etmişti ve dakikalar öncesinde benimle korkunç bir kavga etmişti?
Daha doğrusu ne kadar delirebileceğimi görmüştü.
Ben gülünce yüzündeki ifade yumuşayıverdi, yerini hüzünlü bir gülümseme aldı. Ne yaptığımın farkına varınca hemen durdurdum kendimi ve gözlerimi tam gözlerine diktim. Ne tepki vereceğini merak ediyordum. O ise bir şey söylemek için ağzını açtı ama sonra vazgeçip geri kapattı. Derin bir nefes aldı. Tekrar bir şey söyleyecek gibi oldu ama yine vazgeçti. Ne geçiyordu bu adamın aklından? Neyi söylemek için kendinde o cesareti bulamıyordu? Rüzgar'dan bahsediyorduk, neyden çekiniyor olabilirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz
Roman d'amourBir kız. Sessiz, yalnız, yıpranmış. Tek amacı başarılı olmak. Ve bir adam. Ürkütücü, yaralı ve yabancı. Tek amacı hayatta kalmak. Bir yabancı, herkesten kaçmış yalnız bir kızın ruhuna dokunabilir mi?