Ona dönemesem de söyleediği şey epey kafama takılmıştı. Ne demek istiyordu öyle? İyi bir şey miydi ki? Dalga mı geçiyordu? Yoksa...
Bahsettiği kız ben olamazdım, değil mi? Böyle bir şey olma olasılığı imkansızdı. Benden hoşlanıyor gibi bile davranmıyordu.
Davranmıyor muydu sahiden?
Uykum kesinlikle kaçmıştı. Uyuyamazdım. Evimde bir adam bana aşık olduğunu iddia ederken uyumama imkan yoktu.
Belki de benden bahsetmiyordu. Sadece bana iyi bir insan olduğunu ispat etmeye çalışıyordu.
Ama aynı zamanda bana "meleğim" demiş, Burak'a benden çok sinirlenmişti. Orada olması sahiden de tesadüf müydü?
Ne saçmalıyordum ben? O sadece benimle arkadaş olmak istiyordu. Bana karşı bir şeyler hissettiği falan yoktu.
Peki ya ben ne hissediyordum? Kahverengi gözden pek hoşlanmasam da gözleri o kadar güzeldi ki. O gözlerin bir şekilde üzerimde gezinirken beni korkutmasını seviyordum. Benimle konuşmaya çalışmasını seviyordum. Bana meleğim demesi hoşuma gitmişti, Burak'tan nefret etmesine bayılıyordum. Adamın dış görünüşü zaten kusursuzdu. Ah, ondan hoşlanıyor olabilir miydim?
Peki ya Burak'a olan hislerim neydi? İkisinden de hoşlanıyor olamazdım, değil mi? Sürekli ikisini karşılaştırıyordum, üstelik bunu Rüzgar'dan hoşlandığımı düşünmeden yapıyordum. Beni etkilediğinin farkındaydım ama sahien de bu şekilde mi?
Hızla yattığım yerden doruldum ve başımı çevirip ona baktım. Uyuyakalmış gibi görünüyordu. Yan döndüğü için yastığın da baskısıyla dudakları balık dudağı şeklini almıştı ve o kadar komik görünüyordu ki. Kıkırdamadan edemedim. Bir süre yakışıklı yüz hatlarını izledim, onu izlemek biraz heyecanlandırmıştı beni.
Beynim bir anda bir tokat gibi yüzüme çarptı gerçekleri. Ondan hoşlanıyordum ama kesinlikle hoşlanmamalıydım.
Ne ondan, ne de Burak'tan.
O beni görmese bile her zamanki soğukluğumu takındım üzerime ve sanki gelecekteki hastalarımdan biriymiş gibi davranmaya devam ettim. İçerden ona bir pike getirip üzerini örttüğümde hafifçe kıpırdanıp sırt üstü konuma geldi. Şimdi yüzünde hiçbir komik yan yoktu ve inanılmaz derecede yakışıklı görünüyordu.
Derin bir nefes aldım ve ona arkamı döndüm. Ne yapıyordum ben? Yaptıklarım, hissettiklerim neden her seferinde bu derece mantıksız oluyordu? Neden her seferinde saçma sapan tipleri buluyordum?
Şu an evimde uyuyan yabancıyı umursamamanın tek yolu ders çalışmaktı sanırım. Arkamı döndüğüm adama bir kere bile bakmadan odama gittim ve kitaplarımı çıkardım masaya. Ders çalışmayı bu kadar takıntı haline getiren biri olarak beni düşünmekten uzaklaştıracak tek şeyin bu olduğunu biliyordum. Saat o kadar da geç değildi, biraz çalışıp beynimi meşgul edebilirdim.
Gözlerimi açtığımda yatakta boylu boyunca yatıyor, tavanı seyrediyordum. İyice gerinirken beynim yatağa girdiğim anı yokluyordu. Ama bu anıya dair hiçbir şey yoktu. Etrafıma şöyle bir bakınca kitaplarla dolu masayı, ondan sonra da masanın başına oturmuş, dirseğini masaya, başını da eline yaslayan Rüzgar'ı gördüm. Oraya oturmuş beni mi izliyordu cidden?
Kalbimin ezildiğini hissederken bakışlarımı başka yöne kaydırıp doğruldum. O ise tam o anda "Günaydın." dedi, gülümsemesini sesinde bile hissedebiliyordum.
"Günaydın." diye mırıldanıp ayağa kalktım. Doğruca banyoya yöneldim, yüzüne hiç bakmamıştım. Peşimden geldiğini hissedebiliyordum, bu yüzden onunla konuşmak zorunda kalmayayım diye adımlarımı hızlandırdım ve banyonun kapısını sertçe kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsesiz
RomanceBir kız. Sessiz, yalnız, yıpranmış. Tek amacı başarılı olmak. Ve bir adam. Ürkütücü, yaralı ve yabancı. Tek amacı hayatta kalmak. Bir yabancı, herkesten kaçmış yalnız bir kızın ruhuna dokunabilir mi?