Çayırlıkların arasındaki meşe ağacının altında gözlerimi dünyaya açtım. Düşmüştüm. Elijah kıçıma tekmeyi basmıştı. Yavaşça ayağa kalktım. Güneş, rengarenk çiçeklerin üstünde geziniyordu ve parlıyordu. Üstümdeki beyaz elbiseyle çiçeklerin arasından yürümeye başladım. Kendime barınak bulsam iyi olur çünkü gücümü hissetmiyorum, özümü.
Karşıma bir köşk çıktı, orayı inceliyordum ki bir ses dikkatimi dağıttı.
"Hey, merhaba."
"M-merhaba" heyecanlanmıştım.
"Yardımcı olabilir miyim?"
"Ben..Sanırım kayboldum."
"Ulaşabileceğin biri varsa burdan arayabilirsin."
Öylece kalmıştım, dünyaya yeni gelmiştim ve doğal olarak kimsem yoktu.
"Adın ne?"
"Lucius, senin?"
"William. Ne zamandan beri yoldasın?"
Ah, bilmiyorum. Saniyede 10.000 mil hızla dünyaya düşmekle meşguldüm.
"Ihmm. Gözümü çayırlığın ordaki meşe ağacının altında açtım ve birşey hatırlamıyorum"
"İçeri gelmek ister misin?"
Kararsızdım, ama şuanda seçeneğim yoktu.
"Peki."
İçeri girdiğimde orta yaşlı bir bayan önlükle mutfaktan çıktı. Bana hafif tebessüm etti ve "William, misafirimiz kim?"dedi. "Anne bu Lucius. Kaybolmuş ve sanırım hafızasını kaybetmiş" Bana uzun uzun baktı ve "İçeri geçelim"dedi. Yürürken aniden boynuma William sarıldı. "Doğruyu söyle sen hangi şeytansın? Seni de mi Aro gönderdi?!" diye bağırdı. Canım acıyordu ve kadının elinde ince bir silah vardı. "N-neden bahsediyorsunuz? Lütfen bırak canımı acıtıyorsun.."diyebildim, nefesim kesiliyordu. Kadın "Tamam Will, bırak." Ama hala bana silahı doğrultuyordu. Will beni bıraktığında öksürdüm ve derin bir nefes aldım. "Ben Sharoon."dedi kadın. "Neden böyle birşey yaptınız?" "Sence kaybolmuş ve hafızasını kaybetmiş birine her gün rastlıyor muyuz sanıyorsun? Biz avcıyız." "Avcı derken?" "Şeytan ve onun gibi varlıkları avlıyoruz." "Vay canına, dünyaya düşüyorum ve ilk karşıma çıkan insanlar avcı." ağzımdan bunu kaçırdığıma inanamıyorum. William bana tereddütle baktı. "Dünyaya mı düştün? Yani şey gibi mi, melek?" "Melekleri biliyor musunuz?" "Karşımıza hiç çıkmadılar." Sharoon silahını beline koydu ve koltuğa oturdu, benimde oturmamı işaret etti. "Bana ne olduğunu anlatır mısın Lucius?" "Ben..fazla birşey hatırlamıyorum. Beni cennetten attılar. Çünkü tehlikeli olabilirmişim. Sanırım artık insanım çünkü güç hissetmiyorum." Will karşıma geçti "Neden tehlikeli olabileceğini söylediler mi?" "Benim hiçbirşeyden haberim yoktu. Elijah ve Alicia konuşurken duydum. Sanırım ne olduğumu kimse çözemedi." "Ne yani melek değil misin?" "Meleğim.Yani sanırım..Ben kendimi bildim bileli meleğim fakat şeytan olduğum konusunuda tartışıyorlardı." ellerimle oynamaya başladım, Will başını arkaya attı "Harika. Gerçekten. Ne olduğu belirsiz bir varlıkla karşı karşıyayız."
Bir süre sessizlik oldu. Sharoon bana baktı ve "Nasıl göründüğünü merak ediyor musun?" dedi. Aynaya bakmaktan korkuyordum. Sahip olduğum bedene bakmaktan. Ama artık bir insanım, sıradanım. Cevap olarak sadece başımı sallamakla yetindim. Sharoon kalktı ve elimden tuttu yavaşça benide kaldırdı. Kapının yan tarafındaki aynaya doğru yaklaştım. Sonunda başımı kaldırıp kendime bakma cesareti bulabildim. Bedenime baktım. Saçlarım uzun, düz ve açık kumraldı. Tenim beyaz, gözlerim yeşildi. Sharoon gülümsedi. "Bir melek gibi güzelsin, en azından ne olduğunu öğrenmek kolay olabilir." Bende gülümseyerek karşılık verdim. Arkamı döndüğümde Will ile göz göze geldik. Sanırım maceram başlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Angel of the darkness.
FantasyLucius adında bir melek, hakkında çıkan olay yüzünden dünyaya bir insan olarak gönderilmiştir. Çünkü şeytan mı melek mi bilinmiyor.. Gözünü ilk defa insan olarak açmıştı, çayırlığın ortasındaki meşe ağacının altında. Hayatı tehlikede olan Lucius, Av...