Tekrar Washington'a dönmüştük. Sanırım artık William ve Sharoon'a, Elijah'ın bana dediklerini söylemeliyim. Belki bunun hakkında bilgiler bulabiliriz. Ellerimi kotumun arka cebine koyarak aşağı indim. Banyo yaptığım için saçlarım ıslaktı. Yeri ve tişörtümü ıslatıyordu. Aylardan mayıstı. İnsanlar bu sıcağa nasıl dayanıyor şaşıyorum. Vantilatör var ama sadece oturma odasını serinletmeye yetiyor. Koltuğa baktığımda Will uzanmıştı. Sharoon ise masada gazete okuyordu. Onlara şimdi söylemezsem başka zamanda söyleyemezdim. İlk önce Sharoon'ın yanına gittim. Yanındaki sandalyeye oturdum.
"Hey Sharoon. Seninle birşey konuşmalıyım."
"Tabi Lucy." Lucy mi? Ah tabi, takma ismim. Will sağolsun.
"Size bahsettiğim bir melek vardı. Elijah."
"Evet. O ve Alicia denen melek seni buraya göndermişti."
"Evet.. Elijah'ı rüyamda görmüştüm. Önceden tabii. Geçen günde benimle konuşmaya geldi."
"Ne konuştunuz?"
"Aslında fazla birşey söylemeden gitti. Ama benim tehlikeli şeyler yapacağımdan bahsetti. Yapmadığımı söyledim ama bana 'yapabilirdin' dedi."
"Bu da ne demek? Yani farkında olmadan mı yapacaktın?"
"Bilmiyorum. Bana önceki hayatımla ilgili birşeyler geveledi. Ama ben birşey öğrenemeden gitti."
"Önceki hayat derken?"
"İnan bende bilmiyorum. Kafamda onlarca soruyla delirmek üzereyim. Ben melek olmadan önce neydim ki?"
"Bunu Will'e soralım mı? Bu konu hakkında araştırma yapabilir."
"Evet, olur."
Will'in yanına gittik. Esneyerek kalktı. Saçları dağılmıştı. Şirin gözüküyordu, o haline bakarak gülümsedim. Sharoon benim anlattıklarımı ona da anlattı. Umarım bu konu hakkında birşeyler biliyordur. Ama sonuç sıfır. "Hayır ilk defa böyle birşey duyuyorum. İlginç. Yani kaç defa yaşarsınız ki?" "Tabikide bir kere. Ama önceki hayatım var mıydı hatırlamıyorum bile." Umutsuzca ikisinede baktım. Will beni teselli etmek için elimi sıktı ve gülümsedi. Bende karşılık verdim.
* * * *
Akşam saat 20:35'ti. Sıkıntıdan patlamak üzereydim. Evin içinde bir oraya yürüyor bir buraya yürüyorum. Will bu halime dayanamayarak beni durdurdu. "Tamam, bende sıkılıyorum. Hadi dışarı çıkalım." Kazanmış gibi ellerimi çırptım ve sırtına atladım. "Peki, üstüne hırkanı al bakalım."
Arabaya bindik. Sharoon bu sefer bizimle gelmiyordu. Bara gidiyorduk. Yol boyunca konuşmamıştık. Seattle'da ki geceden sonra ilk yalnız kalışımızdı. Gerilmeye gerek yoktu, arkadaştık ama yinede geriliyor insan. Bara vardığımızda arabayı parkettik ve içeri girdik. "Ne içersin?" "Sen?" "Dirty martini." "Banada aynısından" dedim barmene. Will sırıtarak bana döndü "Bak sen, küçük meleğimiz ağır içkiler de içermiş." "Melek olduğum artık bir şüphe" diyerek bende ona sırıttım. Ve içmeye başladık.
"Hadi Will! Shotla şunu!" biraz daha içersek sanırım birbirimizin üstüne kusabilirdik. Ama sanırım ben daha çok içmiştim çünkü Will sarhoş gibi durmuyordu. Beni bar sandalyesinden kaldırmaya çalışarak "Gidiyoruz Lucy. Kör kütük sarhoş oldun." Ben ne kadar ona karşı koysamda, benim bir kolumu omzuna attı sonrada belime sarılarak beni oradan çıkardı. Çok dengesiz yürüdüğümün farkındaydım. Havayı içime çektim ve duraksadım. "Teşekkür ederim." dedim. "Neden ki?" "Sayende iyi vakit geçirdim Will. William. Hmm." "Delisin sen." Boynuna sarıldım ve "Evet, ayrıca meleğim." güldüm. Will beni inceliyordu. Yüzümün en küçük ayrıntısına kadar. "Ne?" "Çok güzelsin." Gözlerinin içine baktım. Aniden dudaklarımız birleşti. Nasıl böyle oldu farketmedim bile. Will. Beni öptü..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Angel of the darkness.
خيال (فانتازيا)Lucius adında bir melek, hakkında çıkan olay yüzünden dünyaya bir insan olarak gönderilmiştir. Çünkü şeytan mı melek mi bilinmiyor.. Gözünü ilk defa insan olarak açmıştı, çayırlığın ortasındaki meşe ağacının altında. Hayatı tehlikede olan Lucius, Av...