İnsanın attığı her adım canını yakar mıydı? Nefesin yakıyordu. Buradan bile görünen eve gitmek ne beynine, ne de kalbine iyi geliyordu. Hatta hayatında ilk kez birbirinin zıttı olan iki organı aynı şeyi söylüyordu, oraya gitmemesini. Nefes güçlü biriydi. Her şeyle tek başına, kimseye muhtaç olmadan baş etmişti ama bu kez durum farklıydı. Tahirin söz törenini izleyecek kadar güçlü olup olmadığını bilmiyordu. Kalelilerle geçirdiği her gün özeldi özel olmasına da Tahirle biriktirdiği anılar bambaşkaydı. Bu yüzden ağır geliyordu oraya gitmek.
Adamın da ondan farkı yoktu aslında. Etrafında bir sürü kelime dönüp dursa da hiçbiri ona değmiyordu. Burada olmak canını yakıyordu. Gözlerinin önünde de, aklında da kalbinin sızlamasına sebep olacak kadar güzel yeşil gözler varken az sonra başka biriyle sözlenecek olması kalbini de, beynini de devre dışı bırakıyordu. Pişmandı. Sinirli olduğu bir anda verdiği bu aptal karardan pişmandı. Ne işi vardı ki burada? Belki Nefesin kalbi başkasına aitti. Belki asla ona ait olmayacaktı ama illa da burada olması mı gerekiyordu? Sırf karşılığı olmayan saçma sapan bir duygu kalbini acıtıyor diye başka biriyle evlenmeli miydi? İlk kez bu kadar katılıyordu ona deli Tahir denmesine. Hiçbir zaman itirazı olmasa da şimdi fark ediyordu haklı bir lakabı olduğunu. Mercanla evlenmeye razı olması delilikten başka bir şey değildi.
Yüzükleri takmak için herkesle birlikte ayaklandığında hala gelmeyen kızı düşündü. Niye gelmemişti? Ona kırgın olduğu için mi? Çok mu yakmıştı canını dudaklarından firar edenler? Söz verdiği halde gelmeyecek kadar çok mu? Bunu yapmamış olmayı diliyordu.
Nefes Zorlu kalbinde hissettiği sızıyla durdu. Gidemezdi. Adamın parmağına takılacak olan yüzüğü göremezdi. En son o gün böyle hissetmişti ve hislerini gözardı etmesinin bedeli masum bir can olmuştu. Şimdi? Şimdi kim ölecekti? O zaman ne olacağını tahmin etmemiş olsa da şimdi biliyordu. Gözlerini sıkıca kapatıp "Ben öleceğim," diye fısıldadı. Bu söz iki aileyi mutlu etse de onu öldürecekti. Nedenini bilmiyordu. Bunu izlemenin onu neden öldüreceğini bilmiyordu ama ölebileceğini biliyordu.
Kimin neyi nasıl anlayacağı umurunda değildi. Dağdevirenlerin evine gitmeyecekti. Ani bir kararla eve dönmek için arkasını döndü. İşte o an fark etmişti bu gece ölümden kaçışının olmadığını. Mesleğini seçtiği günden beri beklediği misafir bu gece kapısını çalmıştı işte.
Otuz üç saat önce...
Odadaki gerginlik her saniye artarken aralarında en çok eğlenen Asiyeydi. Bir sevgilisinin yanında oturan Nefese, bir de onlara bakıp bakmamaya karar veremeyen Tahire bakıp gülümsüyordu. Deli Tahiri böyle görmek kolay değildi. O da bundan faydalanıyordu. Nefesin sevgilisi yüzünden endişelenmiyordu çünkü aralarında özel bir şey olduğunu düşünmüyordu. Sevdiğine bakar gibi bakmıyorlardı birbirlerine. Sadece merak ediyordu. Birbirlerini sevmedikleri halde neden sevgiliydiler? Ya da Nefes sevmediği biri için neden yaşadığı yerden ayrılmıştı? Anlayamıyordu.
Kız çayından büyük bir yudum alıp bakışlarını Aliye çevirdi. Ortamdaki gerginliği bir o, bir de muhabbet ettiği Mustafa fark etmiyordu her halde. Saniye hanım bile kaşlarını çatmış oğluna bakıyordu. Nefes ise sessiz kalmayı tercih etmişti. Sürekli zihninde Tahirin o bakışı ve o cümleyi söylerkenki ses tonu kendini tekrarlıyordu. Neden öyle konuştuğunu biliyordu. Onu rahatsız eden de buydu zaten. Yalan söylerken niyeti aralarında mesafe yaratmaktı ama bu kadarını tahmin etmemişti. Alinin geleceğini, birlikte kavga edeceklerini, insanların onları göreceğini tahmin etmemişti. Gelecek sefer yalan söylerken bin kez düşüneceğini söylemek istese de yapmayacağını biliyordu. Her zaman kafasına eseni yapardı. Ne polisken, ne de sonrasında vazgeçmişti bu huyundan. Bundan sonra da vazgeçmezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Ölümle Aşk Arasında|NefTah|
FanfictionÖlüm aşk gibi ansızın çalar kapıyı. Nereden ve nasıl geldiği fark edilmez. Sebebini de anlayamaz insan. Ruhu yorgun insanların sevdiği neden elinden alınır ki? Hikayeler neden yarım bıraklır? Hayaller neden gerçekleşmek yerine onları kuranların boyn...