Genç kız burnuna dolan kokuyla gülümseyerek gözlerini araladı. Burnu adamın boynundaki kokusunun kaynağına dayandığından ciğerleri bayram ediyordu sevdiğinin kokusuyla. Dudaklarını neredeyse hissedilmeyecek bir dokunuşla boynuna bastırıp gözlerini kapattı. Onunla olmak her şeyden çok daha güzeldi.
"Sapık mısın acaba, İstanbullu?"
Adamın sesiyle yüzündeki gülümseme derinleşirken uzaklaşıp bakışlarını birleştirdi. Birbirine karışmış saçlarıyla fazlasıyla tatlı görünse de otomatik olarak elini uzatmış, parmaklarıyla taramaya başlamıştı.
"Memnun değil misin, deli Tahir?"
"O da nereden çıktı?"
"Sapık olduğumu iddia ettin ya. Ondan dedim."
"Sapıklardan hoşlanmadığımı kim söyledi?"
Tahirin iltifat etmeye çalışıp da saçmalaması üzerine kendini tutamayıp kahkaha attı. "Gerçekten romantiklik konusunda berbatsın, Kaleli." Üstesinden gelemediği tek şey bu gibiydi.
"O Kaleli soy isminin etkisi sanırım. Olunca anlarsın."
İkisinin de gözleri gelecekle ilgili ilk konuşmaları yüzünden irileşirken kız kısa bir süre nefes bile almadı. İlişkilerine doğru dürüst isim vermekten kaçıyorlar diye düşünüyordu. Çünkü "seni seviyorum" demekle başlamıştı her şey. Diğer şeylerin anlamsız olduğunu bilerek başlamışlardı. Ama şimdi... İkisinin de beklemediği anda gelecek hakkında konuşmaları kalplerinin normalden belki de üç kat hızlı atmasına neden olmuştu.
Nefes şaşkınlığından kurtulduğunda cesaretini toplayıp dudaklarını araladı. Kaleli soy ismini gururla taşıyıp alayla da etkisine asla da girmeyeceğini söyleyeceği sırada kulaklarına dolan silah sesiyle korkuyla gözlerini araladı. Daha birkaç saniye önce ona aşkla bakan gözlere ölümün can yakan boşluğu çökmüştü. Nefesin titreyen gözleri adamın sol göğsüne indiğinde tişörtünün kırmızıya boyandığını gördü. Ve hemen arkasında aynı yaraya sahip küçük kız çocuğu duruyordu. Nefesin ölümüne sebep olduğu küçük kız çocuğu. Yıllardır ellerinden bir türlü gitmeyen kanın sahibi olan küçük kız çocuğu.
"Ailemi korumam gerek. Ailemi koruman gerek, abla."
"Nefes. Nefes, yardım et."
"Abla, onları koru. Yalvarırım."
"Nefes!"
Nefes debelenerek çığlık atmaya başladığında Ali sakin davranmaktan vazgeçip titreyen bedenini sarsmaya başladı. Dakikalar önce uykusunda ağlamaya başlaması üzerine arabayı durdurmuş, uyanması için fısıldayarak konuşmaya başlamıştı. Ama şu anki hali karşısında sakin kalması imkansızdı.
"Nefes? Nefes, aç gözlerini. Hadi. Kabus görüyorsun."
Genç kız tırnaklarını adamın kollarına geçirdiğinde korkuyla gözlerini araladı. Birkaç dakika boyunca nerede olduğunu ve az önce gördüklerinin kabustan ibaret olduğunu anlamak için etrafa bakınıp durmuştu. Ne zaman ki, Alinin güven veren kokusu burnuna dolmuştu, o zaman kendisinin de, sevdiği adamın da güvende olduğunu anlamıştı. Başını arkadaşının omzuna yaslayıp gözyaşlarını serbest bıraktı. En son ne zaman böyle ağladığını hatırlamıyordu. Canından can kopuyormuş gibiydi. Hıçkırıkları yorgun bedenini sarsarken aciz hissettiği için öfkeyle dudaklarını ısırıyordu. Yine de hiçbir şeyin faydası yoktu. Ne acısı geçiyordu, ne de hıçkırıkları duruyordu.
"Gidemem ben oraya, Ali. İzleyemem. Yapamam."
"Geçti. Bak, ben yanındayım. Sakinleş artık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
{Tamamlandı} Ölümle Aşk Arasında|NefTah|
Fiksi PenggemarÖlüm aşk gibi ansızın çalar kapıyı. Nereden ve nasıl geldiği fark edilmez. Sebebini de anlayamaz insan. Ruhu yorgun insanların sevdiği neden elinden alınır ki? Hikayeler neden yarım bıraklır? Hayaller neden gerçekleşmek yerine onları kuranların boyn...