25. Bölüm

386 17 4
                                    

İnsan kendi hayatından nasıl bu kadar uzak olabilir? Her şeyden habersiz sadece güvenilir olduğunu sandığı insanların yönlendirmeleriyle nasıl delirmeden yaşayabilir?

Şimdi elimizde olanlar bir büyükbaba, güvenliğimden endişe eden bir aile, üç tane ev arkadaşı ki ben onlara bodyguard desem daha doğru söylemiş olurum, arkamdan iş çeviren iki arkadaş, onlardan birinden deli gibi hoşlanan ve hiçbir şeyden haberi olmayan masum mahluk yani Negro, bir de yine arkamdan iş çeviren arkadaş ötesi bir kişilik ki yeşil gözleriyle bu unvanı kazandı ve Miray, bana yardım ettiğini düşündüğüm, yine hiçbir şeyden haberi olmayan ve benimle yarım saate buluşmak istediğini belirten yabancı.

Hiç kimsenin iç yüzünü göremeyen, kimseye güvenmemesi gerektiğini bilen ama yine de kendine engel olamayan, herkese deli gibi güvenini veren biri... Ben buyum sanırım. İki, üç günde hayatım tepe taklak oldu. Belki de o eve gitmeseydim. Oktay'ı, Bora'yı, Yağız'ı benimle ilgili konuşurken duymasaydım normal lise hayatıma geri dönebilirdim. Evet. Oktay'ın varlığında bile hayatım normal lise hayatıydı. Şahsen kendisini inanılmaz yakışıklı bulsam da öylesine biriydi işte. En başlarda kötü çocuk özentisi, sonra hoşlandığım çocuk, sonra güvendiğim çocuk... Şimdiyse güvenimi boşa harcadığımı farkettiğim, yine de uzak kalmak istemediğim çocuk.

Doğduğumdan beri her şey normaldi. Tanıştığım insanlar, çevremdeki herkes kendilerini nasıl gösterdilerse öyleydiler. Kimsenin içinden kendi kişiliğine ters bir canavar çıkmadı. Kimse bana yalan bile söylemedi. Benim için herkes güvenilirdi. Herkes benim gibiydi. Herkes iyiydi, iyiliğimi düşünürdü. Ben hiçbir zaman güvensizlik yaşamadım ki. Bazen kendi içimde çatışmalar yaşasam da içten içe hep güvendim, inandım. Yani insanlar niye bana yalan söylesin ki dedim. Niye bana kendilerini farklı biri olarak tanıtsınlar?

Kendi dünyamı kurmuştum ben. Şu zamana kadar benim dünyam ütopyaydı. Herkesi görmek istediğim gibi gördüm. Şimdiyse tabularımı yıktılar. Etrafımı çevrelemiş olan dört duvarımın samandan yapıldığını öğrenmiş oldum. Hiç acı çekmeyen biri kendi kendine nasıl duvar örebilirdi ki zaten. Yoktu duvar falan hepsi bir kandırmacaydı benim için. Kendi kendimi kandırmıştım. Zaten öğrenimini bile evde alan bir insan nasıl gerçek dünyayı tanıyabilirdi ki? Kitaplarda okuduklarım, o olayların verdiği hisler, duygularım... Hepsi duvarlarım gibi samandandı. Gerçek değildiler.

Gerçeklerini yaşamam için dış dünyaya adım atmam gerekliydi. Attım da. Fakat yine yaşayamadım. Kimse benim dünyama dokanamadı çünkü. Kimse derin duygular hissettiremedi bana. Saman duvarıma bile erişemeyecek duygulardı yaşadıklarım yine.

Ama şimdi hissediyorum. Tek bir duygu. Sevgi, aşk, sevinç, mutluluk demeyi isterdim ben de fakat değil. İhanet. İhaneti hissediyorum. Dibine kadar.

Sanki kimseyi tanımamış gibiyim. Yalanlarla yürüttüğüm ilişkilerim var. Yalanlarla yaşadığım duygularım. Duygu demeye şahit ister. Kendimi kandırışlarım.

İnsanların anlattığını, yazdığına göre yaşamaya çalıştığım şeyler. Sevgi sandığım hisler, arkadaşlık sandığım hisler, kıskançlık sandığım hisler... Yalan hepsi. Unutun hepsini. Ben daha yeni doğdum. Yeni yeni hissedeceğim. Şu ana kadar olan her şeyi silin. Yeni deneyimler ekleyeceğim bu bembeyaz sayfama. Ya da bembeyaz değil mi sayfam? İhanet ne renk acaba?

İki şekerli çayımdan bir yudum daha aldım. Etrafa göz gezdirirken Miray'ın nerede kaldığını düşünüyordum. Umarım beni daha çok aydınlatacak bilgiler getirirdi.

Kafenin kapısından içeri giren kişi gözüme takıldı. Simsiyah saçları vardı. Üstüne giydiği mini kırmızı elbisesiyle gerçekten hoş bir kadındı. Gözlerinin rengini bu uzaklıkta seçememem gerekirken kocaman gözleri parlıyordu ve kahverengini net bir şekilde açığa çıkarıyordu. Kadın topuklu ayakkabılarının üzerinde zar zor yürüyor gibiydi. Halbuki ne kadar da yakışmışlardı.

Yeni DeneyimlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin