6. Bölüm

1.2K 36 0
                                        

Edebiyat dersine geç kalmıştım. Koştur koştur sınıfa giderken karşıdan gelen bir çocuk bana çarptı ve tüm eşyalarım dağıldı. Zaten geç kalmıştım. İnsanlar az önüne bakmalı dimi ama? Tam çıkışacakken yüzüne dikkatlice baktım.

-İnanamıyorum! Nasıl geldin buraya?!

Heyecandan gözlerim doldu. Sıkı sıkı sarıldık. Tam gözyaşlarımı tutamıyorken konuşmaya başladı.

-Naber bücür ? Hep böyle yalnız mı takılıyorsun yoksa bügun duş almayı mı unuttun?

-Ha-ha çok komik...

-Eee anlat bakalım neler yaptın burda?

-Sen beni boşver de kendinden bahset abim nerden aklına düştüm de geldin görmeyeli sakal bırakmışsın.

-Yakıştı ama bana ayrı bi hava kattı.

-Ne düşündüğümü söylemesem daha iyi neyse dersim boş-yalan söylemek çok da zor değil-gel kantinde konuşalım.

Utku'nun gelmesi beni çok mutlu etti. Utku teyzemin lise sonu geçen sene bitirmiş ama üniversiteyi kazanamayınca bu sene tekrar hazırlanmaya karar veren sarışın uzun boylu renkli gözlü oğluydu.Onunla abi kardeş gibi büyüdük .

Kantine gittiğimizde bir kaç kişinin de dersten çıkıp oralarda takıldığını gördüm. Utku çok değişmişti saçlarını uzatmış kirli sakal bırakmıştı. İlk defa gözüme yakışıklı göründü ama önceden de böyleydi galiba. Hem fiziği hem karakteri iyiydi. Bi masaya oturup sohbet etmeye başladık annemleri sordum. Bir kaç haftaya yeni bir kardeşim olacağını bildiğimden hamilelik durumlarını merak ediyordum. Hepsi iyilermiş, beni özlemişler.

Kalkıp bahçeye çıktık. Onu papatya bahçeme götürdüm. Bir süre çimlere uzanıp eskilerden söz ettik. Bana eskiden çalıştığı kafeden ayrıldığını ve bir kayıt stüdyosunda işe alındığını anlattı. Çalışırken nasıl okuyabildiğini merak ettim ama notlarının durumu iyi değildi zaten. Umarım bu işe tutunabilir en azından bir kariyeri olur. Akşama kadar sohbet ettik. Derslerimin hepsini kaçırmıştım ama umrumda değildi. Çok sevdiğim abim buradaydı. Akşam olunca onu uğurladım yurdun yakınlarında bir otelde kalacaktı. Yurda döndüğümde acıktığımı farkettim. Karnımı kantinde doyurmaya gittim.

İçeri girdiğimde herkes birden bana döndü. Önce yüzümde bir şey var zannettim sonra fazla önemsemeyip kendime pitos aldım. Masaya oturduğumda Eda yanıma geldi.

-İnanamıyorum sana Beren. Nasıl bana söylemezsin. İnsanlardan duymak ne kadar zoruma gitti haberin var mı?

-Efendim? Neyden bahsediyorsun sen Allah aşkına?

-Neyden bahsedeceğim? Bilmiyormuş ayaklarına yatma! Herkes senin yakışıklı erkek arkadaşını konuşuyor.

-Kızım kafayı mı yedin sen ne erkek arkadaşı. Benim arkadaşım bile yok doğru düzgün şu okulda.

-Oha! Ciddisin sen. Ama herkes yanlış görmüş olamaz ya. Resmen okul çalkalanıyor dedikodularla. Sarışın biriyle görmüşler seni. Böyle yakışıklı kaslıymış. Saçları uzunmuş bide sakalları varmış. Büyük gösteriyormuş falan filan işte.

-Utku'dan mı söz ediyorsun? Kuzenim o benim. Kim uydurmuş sevgili olayını. Daha bugün geldi çocuk ziyarete. Nasıl herkesin haberi olmuş olabilir ki? Ben de diyorum niye herkesin gözü bende.

-Sen bilmezsin tabi okul dedikodularını. Bir saate kalmaz yayılır. Duyar herkes. İnsanlardan neler neler duydum. Bahçede öpüşüyormuşsunuz, Kucağında yatıyormuşsun. Daha neler neler...

-Oha! Dalga geçiyorum de lütfen. Ne kadar saçmalık varsa sıralamışlar. Yalan hepsi. 

Sinirden gözlerim dolmuştu. Kim böyle alçakca şeyler söylerdi ki hakkımda. Burada kimseyi tanımıyordum, kimseye kötülük yapmamıştım. 

Eda'yı arkamda bırakıp sinirle odama doğru yola koyuldum. Yine herkesin gözü bendeydi. Resmen insanlar beni elleriyle gösterip hakkımda konuşuyorlardı. Kafayı yemiş bunlar. 

Koştur koştur odama giderken Oktay'ı gördüm. Bana onaylamayan bakışlarla bakıyordu. Yok artık! Tam yanından geçip gidecektim ki beni kolumdan tuttu. Biraz bozulmuş bir ifadeyle konuşmaya başladı.

-Bi selam ver papatyam. Yoksa bu kadar hızlı sevgilinin kollarına mı gidiyorsun?

Dayanamamıştım. Gözlerim zaten sinirden dopdoluydu. Yaşlar akmaya başladı. Oktay'ın yüzünden şaşkınlık, korku ve endişe ifadeleri geçti. Beni hemen bir köşeye çekti. Parmaklarıyla gözyaşlarımı sildi. Dokunuşu beni rahatlatıyordu. Hiçbir şey söylememesi de iyiydi. Konuşacak havamda değilim. Yine de soran gözlerle bakıyordu. Ağlamayı kesip her şeyi anlattım. Anlattıkça rahatlıyordu sanki. 

-Üzülme, dedikodu işte yarın sabaha unutulur bile. 

-Öylesine bir dedikodu diyorsun ama sen de inanmıştın gözlerinden anladım. 

-Beren, sen beni ne hissettiğimi gözlerimden anlayacak kadar tanıdığını sanıyorsan yanılıyorsun.

Haklıydı. Onu tanımıyordum. Hiç tanımıyordum hem de ama yine de onun yanında iyi hissediyordum. Bunları söylemek istedim ama yapamadım. Onun yerine sadece haklı olduğunu onu hiç tanımadığımı ve onun da beni hiç tanımadığını, gerçekleri ona anlatarak niye vakit kaybettiğimi anlamadığımı söyledim. Saçmaladım kısaca. Yanından hayalkırıklığı içinde ayrıldım. Sonraki günlerde daha çok hayal kırıklığı yaşayacaktım. Fakat bu kadar üzüntü taşıyamayacağım kadar ağırdı.

Yeni DeneyimlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin