BÖLÜM 1 - DEĞER VERMEK

169 9 3
                                    

16.04.2018                                                           

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Hayat bize verilmiş en kötü hediyeydi aslında. Sadece bizlere amaçlar vererek bizi kendisine bağımlı hale getiriyordu, korkuyorduk ama korktuğumuzun farkında bile değildik. Korktuğunun farkında olanlar zaten çoktan göçmüştü aramızdan. onlar bu hayatın gerçek yüzünü, acımasızlığını, merhametsizliğini fazlasıyla tatmış, bu kötü hediyenin tüm köşelerini keşfetmiş kişilerdi. Belki de sadece bir kısmını... Hayat kadar kirli kalplerini de alıp yok olmuşlardı, bir kısmı hariç. Ben gibi... Onların arkasından ağlayanları vardı ve kalpleri hasretinden yanıp tutuşanlar. Benimse arkamda bıraktığım kimsem yoktu. Koskoca yalnızlığım dışında. 11. sınıfa gelmiş hala bir amacı bile olmayan birisiydim ben. Hayat, işte varlığım kadar anlamsızdı benim için.

Anlamsız ve boş.

Aynadaki aksime bakmaya devam ettim düşüncelerimin arasından. Sarıya yakın kumral saçlarım, saçlarımla aynı tondaki gözlerim... Sıkıcı.

Küçük burnum, orta denilebilecek büyüklükte dudaklarım... Kendimde sevdiğim iki şey vardı ve onlarda bunlardı işte. Ah, bir de gülümsememi seviyordum.

İncelemeye devam ettim.

Küçük yüzüm...

Düşük omuzlarım...

Bakışlarım tekrar gözlerime kaydı. Parlamıyorlardı. Bir ölünün bakışlarından farklı değillerdi. Kendime bile boşluğa bakar gibi bakıyordum. İnsanların beni fark etmemesi gayet doğaldı.

İçe dönük ayaklarım, ayakta durduğum ve yaşamaktan utandığımı gösteren kambur duruşlu bedenim...

Belki de saçlarımı açsam, diye düşünerek topuz halindeki saçımdan tokayı çektim. Neredeyse yarısı kırılmış orta uzunluktaki saçlarıma baktım. Derin bir nefes aldım ve saçlarımı yeniden topladım. Gözümden süzülen yaşları da ellerimin tersiyle kendime dokunduğumu nefret ettiğimi belli edecek şekilde sertçe sildim. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım ve gözlüklerimi taktım. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. İşte ağladığım belli bile değildi.

Yavaş adımlarla odamı terk ederken aslında olduğu gibi dünyayı terk etmek istiyordum ama bunu ne söyleyebilecek ne de uygulayabilecek cesaretim vardı.

"Ah!" diye bir çığlık attım yalnızlığın verdiği acıyla. Bir selama muhtaç kulaklarımda sadece hayal kırıklıklarımın sesi yankılanıyordu.       

Koridor boyunca yürürken duvarda benimle birlikte sürüklediğim elim sızlamaya başlayınca olduğum yerde kaldım birkaç saniye. Elimi kendime çevirdim ve içindeki kızarıklığı izledim öylece. Acı içinde kıvranan bedenime bu kadarcık sızlama bile böylesine çok geliyordu işte.

Karanlık evin içinde gözlerimi gezdirdim bir dakika boyunca, sonra saatime baktım. 07:42. Aslında güneş açmalı, kuşlar cıvıldamalı, herkes mutlu olmalıydı değil mi? Değil. Öncelikle bahar mevsimi ve sonrasında o muhteşem yağmur bulutları, havanın serinliğinden kaçmış kuşlar... Ah, bir de mutluluktan kendini soyutlamış evin tek üyesi ben.

Babamla taşınmayı düşündüğümüz evdeydim aslında, bütün bir haftamı kendimi eve kapatarak, temizlik yaparak ve eşyaları düzenleyerek geçirmiştim. Ama bunların hiçbirisi şu an bu evde yapayalnız olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Yavaş yavaş karamsarlığımdan kurtulmam gerekiyordu. Biliyordum. Güzel şeylere odaklanmak istedim bir süreliğine. Mesela bu evi babamla birlikte boyamıştık beş yıl önce. Eğlendiğim zamanları hatırlaması pek zor olmadığından, tüm ayrıntılar aklımda canlandı. Bir anda küçük bir kız ve bir adam gözlerimin önüne geldi. Ben daha 12 yaşındayken alınmış bu eve ancak şimdi, babam da beni bıraktıktan sonra gelme şansım olmuştu. O kadar insana karşı babam varken, zorluklara karşı babam varken yanımda, düşüncelerimde her zorluğa karşı çıkmışken, tek başıma yapabileceğim pek bir şey yoktu.

SİZE NE?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin