“S-sen! Sen de kimsin?!”
Sarışın bir kız dolabın içinde ve gecelikleydi. Aferin bana! Ben ondan özür dilemeye geliyorum onun yaptığı şey bir kızla…
“Harry,” dedim ona dönerek. “Senden nefret ediyorum! Anladın mı nefret! Bir daha benimle konuşma!” diye bağırarak odadan çıktım.
Kendimi sahilde bulmuştum. Gecenin bir saatinde sahilde oturan birine denilebilecek tek bir şey düşünemiyordum. Düşündüğüm tek şey Harry’ydi. Ve onu düşündükçe aklıma gelen tek şey o kızdı.
“Hey!” dedi bir ses. Başımı sesin geldiği yöne doğru çevirdiğimde Niall’ı gördüm.
“Birileri ağlıyor mu?” dedi neşeyle yanıma otururken.
“Hayır Niall,” dedim sessizce ve gözümdeki yaşları sildim.
“Neden ağlıyorsun? Bir şey mi oldu? Kim üzdü seni?” diye ardı ardına sorular sormuştu. Daha fazla konuşacak gücüm yoktu. Niall’a sarıldığımda beni şefkatle kucaklamıştı.
“Ağlama Kristen. Geçecek elbet. Hem daha ne için ağladığını bile bilmiyorum. Sorunlar çözülebilir,” dedi gülümseyerek.
“Bu çözülmeyecek kadar büyük bir sorun,” dedikten sonra omuz silkmiştim.
“Lütfen anlat.”
Başımla onayladım ve olan biten her şeyi anlattım.
“İşte böyle,” dedikten sonra iç çektim.
“Ah Harry,” diye mırıldandığını duydum.
“Sakın üzülme. Eğer üzüldüğünü görürse umursamaz. Ama eğer mutlu olursan, mutluluğunu onun gözüne sokarsan işte o zaman pişman olur.”
“Dediklerin mantıklı. Ama ben o bana bunu yaptıktan sonra güçlü kalabileceğimi düşünemiyorum.”
“Saçmalama. Sen çok güçlü bir kızsın.”
“Öyle olduğunu sanmıyorum,” dedim mırıldanarak.
“Hadi kalk. Uyku vakti,” dedi gülerek.
Onun dediğini yapıp kalktım ve otele gittik.
Otele gittiğimde direk odama çıktım. Niall çok iyi birisiydi. İlk başta biraz anlaşamamıştık ama şimdi o benim en iyi dostumdu.
Yatağıma uzanıp ne yapacağımı düşündüm. Niall’ın dedikleri mantıklıydı ona dediğim gibi. Ama yine de emin olamıyordum. Hem zaten Harry beni sevseydi, bir gün sonra başkasıyla birlikte olmazdı ki.
Sabah uyandığımda gözlerimin şişmiş olduğunu fark edip hemen kapatıcımı kullandım. Aynada kendime sahte gülümseyişler buluyordum. Sonunda derin bir nefes alıp kapıdan çıktım. Odamın kapısında beni bekleyen birisi vardı. Tahmin ettiğiniz gibi Harry’ydi. Ona gülümsedim. Hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım. Ki, hiçbir şey olmamıştı.
“Günaydın Hazza.”
“G-günaydın,” dedi kekeleyerek. “Çok güzel görünüyorsun.”
“Teşekkür ederim kıvırcık,” dedim aynı şekilde gülerek. Birlikte kahvaltıya indiğimizde Niall bana gülümsemişti. Her şey yolunda anlamında bir bakış yolladıktan sonra babamın yanında olan yerime geçtim.
“Çocuklar bugünkü konserden sonra bir parti verilecekmiş. Ama bu partiye yaşlılar alınmıyormuş,” dedi babam gülerek. “Kristen size emanet. Ne olursa onu koruyun. Lütfen. Onu çok seviyorum ve bir zarar gelmesini istemem.”
“Ah baba… ben çocuk muyum ki?” dedim kendi kendime mırıldanarak.
“Seni duydum ufaklık,” dedi babam bana parmağını sallayarak.
“Tamam baba,” dedim bıkkınlıkla. Kahvaltımızı ettikten sonra onlar provaya gitmişti. Ben ise otelin yüzme kursuna gitmiştim.
Yüzme hocam oldukça yakışıklıydı.
“Merhaba ben Jack,” dedi gülerek. “Sizlere yüzme dersleri vereceğim. Malum yüzme bilmek şart.”
Bütün kızlar iç çekerken ben başımı sallamakla yetiniyordum. Yüzme dersi bittikten sonra soyunma odasına gidip duş almıştım. Üzerimi kuruladım ve üstümü giyindim. Saçlarım ıslak olduğu için açık bırakmıştım. Açık bıraktığım saçlarım kazağımın arkasını ıslatmıştı. Aman dedim kendi kendime, kim görecek?
“Arkan ıslanmış,” dedi gülerek Jack.
Kim görecek mi demiştim?
“Farkındayım,” dedim mırıldanarak.
“Bugün derste çok durgundun. Bir sebebi var mı?”
“Aslında yok.”
Kısa cevaplar sohbeti bitirirdi.
“Konuşmak istemiyorsun sanırım. Tamam. Ben beklerim tatlım. Yarın görüşürüz.”