Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Az önce bana seni seviyorum mu demişti?
“Harry b-ben.. Bu gerçek mi?”
Başıyla onaylayıp gülümsedi.
“Hemen cevap vermek zorunda değilsin. Sonuçta bu senin hayatın. “
Doğru. Bu benim hayatımdı. Ve ben magazin gündemine oturmak istemiyordum.
“Bak. Sen iyi birisin. Yani ben de seni seviyorum. Ama magazin gündemine oturmak istemiyorum. Hem babam bu konuda hassas. Yani seni tanısa bile izin vermeyebilir. Sonuçta senin ne kadar çapkın olduğunu biliyoruz,” dedim.
Son dediğim cümle onu kırmış olmalıydı. Dudağımı ısırdım.
“Öyle demek istemedim.. Harry.”
Oturduğu yerden kalktı ve başını yavaşça salladıktan sonra odadan çıktı. Öylece kalakalmıştım. Neydik biz şimdi? Yani gidip onu sevdiğimi söylesem sevgili mi olacaktık? Keşke böyle bir şey söylemeseydim. Of ne kadar aptalım!
Ertesi gece, Harry’nin odasının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Umarım ondan dileyeceğim özrü kabul eder. Çünkü ben de onu seviyorum. Ve babamın engelleri aşkıma engel değil. Kapıyı tıkladım ve kapının açılmasını bekledim.
Kapı açıldığında Harry’nin üstünde sadece pantolonu vardı. Saçları dağınıktı. Bakımsız görünüyordu.
“Konuşmak için gelmiştim. Tabi eğer sen de konuşmak istersen…”
Odanın içine bakındım. Gördüğüm kadarıyla kimse yoktu ama Harry daha fazla kapının önünde bu şekilde durmaya devam edemezdi.
Beni kolumdan içeri çekti ve duvara yasladı.
“Ne konuşacağız?”
“H-harry. Duvara yaslı olarak konuşmak fantezilerim arasında değil,” dedim güçlükle.
Kolunu yasladığı yerden çekti ve eliyle içeriyi işaret etti. Gidip oturdum.
“Evet. Seni dinliyorum.”
Empati ha? İyi o zaman.
“Tamam. Bak dün gece söylediklerimden dolayı üzgünüm. Ben sadece… üzgünüm işte Harry. Ve seni seviyorum. Babam umurumda bile değil.”
Dedikten sonra derin bir nefes aldım. Söyleyeceklerimi toparlamaya çalışıyordum. Tam bir şey daha söyleyecekken içeriden bir ses geldi.