Konserden sonra herkes odasına çekilmişti. Ben de odamda üzerimdeki elbiseyi çıkarmakla meşguldüm. Ama bir türlü çıkaramıyordum. Sanırsam fermuar takılmıştı. İyi halt yedim! Kapının tıklanma sesini duymuştum. Yavaşça kapıya doğru yaklaştım.
“Kim o?”
“Benim.”
“Şey şuan müsait değilim Harry.”
“Ne zaman müsait olursun?”
“Iıı…” Sonunda fermuarı açabilmiştim. “5 dakika bekle.”
“Tamam,” dedi bıkkınlıkla. Ne diye gelmişti? Ne söyleyecekti? Onca gün burada kalmıştım. Tek bir kelime bile konuşmamıştık. Üzerime geçirdiğim kot elbisemle, siyah babetleri kombinlemiştim. Saçımı da topuz yapıp kapıyı açtım.
“Ne konuşacağız?” diye sordum buz gibi bir sesle.
“Kapıda mı?”
Etrafa baktım. Koridorda kimse yoktu.
“Sence de uygun değil mi? Yani odama girecek kişi sevgilim olmalı.”
Saçlarını karıştırdı. Başıyla onayladı ve yutkundu.
“Aslında tam bu konuda konuşmak istiyordum.”
Tek kaşımı soru sorarcasına kaldırdım.
“İzin ver içeri geçeyim.”
Yanaklarımı şişirip kapıdan çekildim. İçeri girdi ve yatağımın kenarındaki koltuğa oturdu. Ben de yatağıma oturmuştum.
“Seni dinliyorum.”
“Bak Kristen. Sen çok iyi bir kızsın.”
Bunun devamında ne diyeceğini merak etmiştim.
“Sanırım seni seviyorum.”