Bölüm 4: Felsefe

16.5K 2.1K 1.7K
                                    

Bölüm sonunda bu bölümün seslendirilmiş haline ulaşabilirsiniz.

Medya: Rhan'ı andıran bir insan. (Sigarayı unutun :c )

İyi okumalar!

(Bir voteyi çok görmeyin lütfen.)

☀️

Gece boyunca uyumamıştım.

Eğitim merkezi iki saatlik bir karantinadan sonra serbest bırakılmıştı. Bay Botch'un cesedine ne yaptıklarını henüz bilmiyorduk. Ama bu haber yayılacaktı, saraya, Kral'a kadar da ulaşacağından emindim.

Yeni gelmiş öğrenciler tedirgindi, korku doluydu. Hayatlarına yeni bir adım atmışken kâbusla başlamıştı bu hayat. Bu yüzden de hafta sonu yapılacak olan 'Hoş Geldiniz Partisi' önem kazanıyordu. Bu bir çeşit 'her şey yolunda' izlenimi verme amacı taşıyordu. Öte yandan ben, içten içe deliriyordum. Nasıl hiçbir şey olmamış gibi bunu yapabilecektik? Nasıl o ölü bedeni görmemiş gibi içip dans ederek eğlenebilirdim?

Benim gibi düşünenler şimdiden sesini çıkarmaya başlamıştı bile. Partiye katılmak istemeyen kişiler tek tek isyan ederek tepkisini dile getiriyordu.

Bu partide mühim görev üstlenen kişilerden birisi de Mena'ydı. Müdire partiyi iptal etmek istemediği için partinin hazırlığına devam etmek zorundaydı. Bu durumun canını sıktığı her halinden belliydi. Yine de insanlara yaşadıklarını unutturabilecek kadar iyi bir parti yaşatmayı kafaya koymuştu.

Gece çatılarda gezinip herhangi bir işaret aramıştım. Ardından odaya dönüp Rhan'ı uyurken ki çocuksu görünümünü izlemiştim. Açık kahverengi, dalgalı saçlarından kısa tutamlar alnına değerken dudakları her uyuduğunda olduğu gibi şişmişti. Kıvrık ama uzun olmayan, uçları sarıya çalan kirpiklerini saymayı bile denemiştim.

Nihayet ona baktıkça nefes alabildiğimi hatırlayıp tekrar ayaklanmıştım. Yapay ışık kaynaklarıyla aydınlatılan ve gecesi bile aydınlık olan şehri balkondan izlemeye başlamıştım.  Ardından Rhan'ın uyanmasına az kala yorgun bir şekilde Mena'nın odasına dönmüştüm.

Şimdi ise üstünde kocaman bir ayna olan çalışma masasının önünde, sandalyede oturuyordum. Çalışma masasının şuan üzeri kitaplar yerine tüplere istiflenmiş renkli bitki özleri ve şifalı damlalarla kaplıydı.

Gözlerimi ağır ağır aynadaki görüntüme çevirdim. Gözlerim şişmişti ve akı biraz olsun kanlanmıştı. Kanlı örümcek ağını andıran şekiller gözlerimin içinde can bulmuştu. Orta dolgunluktaki dudaklarımı somurtkan bir edayla şişirmiştim. Kulağımda küpe taktığım delikler boştu. Hatta uzun zamandır takmadığım bazı kısımlar kapanmıştı.

Yorgun görünüyordum. Gözlerimin altı kararmıştı. Yemek yemediğimi bana hatırlatmaya çalışan yüzümde elmacık kemiklerim tüm sivriliğini alayla yüzüme vuruyordu. Düz, küçük ve kalkık burnum bile sinirimi bozmaya başlamıştı.

Gözlerimi aynadan ayırdım ve dirseğimi masaya dayadım. Bir elimi siyah, dümdüz inen saçlarıma daldırdım. Boyları belime kadar gelmişti ve normal insanların kesmesi gerektiği boydaydı.

"Asla." Güneş aşkına, bunu sesli mi söylemiştim? Gözlerimi tekrar aynaya çevirdim fakat bu sefer kendime değil, odaya bakıyordum. Freya yatağının üstüne valizini boşaltmış, başka bitki özlerini sakladığı tüpleri malzemeleri ve kalın tarağını arıyordu. Bunu biliyordum çünkü aradığı şeyleri sayıklamayı severdi. Saçları o valize eğilmişken yüzüne dökülüp duruyordu ve Freya sayıkladığı şeylerin yanı sıra argoya da başvurmaya başlamıştı.

GÜZ DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin