2.4

119 15 9
                                    

    Yooranın gözlerinde yaşlar kurumuştu adeta. O patlamanın izlerini üzerinden atamıyordu bir türlü.. minhyuk can yoldaşı, meslek arkadaşı onu kaybetmişti. Yoora ne bir lokma yemek yiyor ne de konuşuyordu. Sadece dışarıyı izliyor ve ağlıyordu. "Nasıl o kadar çabuk gelebildin?" Dedi jungkooka fısıltı gibi çıkan sesiyle..

Uzun süre sonra ilk defa konuşmuştu "içimde kötü bir his vardı peşinden geliyordum yakındaydım... sinyal kesici konulmuş sanırım oradan herkesi uzaklaştırmani söyledim ama beni duymadın.." Dedi yavaşça jungkook. Elindeki serum demiri ile yavaşça ayağa kalktı yoora.

"Cenazeye gideceğim götür beni.." Dedi. Jungkook onu bu halde gördükçe izin vermek istemese de götürmezse ne kadar kötü birşey yapacağının farkındaydı. "Kötü olursan geri döneceğiz.." yavaşça başını salladı yoora. Sadece minhyukun değil diğer tüm masum insanların cenazesi olacaktı.

Jungkook kollarının arasındaki kıza üzüntüyle baktı. Daha alana girmeden ağlayan ve çığlık atan insanların sesleri duyuluyordu. Tıpkı patlama anındaki gibi bir an dengesini sağlayamadı yoora. Neyseki jungkook onu tutuyordu. "Geri dönebiliriz." Dedi jungkook yoora hayır manasında kafasını salladı. Bir cinayet için bu kadar katliama ne gerek vardı.

Minhyukun resminin olduğu tabuta gözleri yaşlı bir şekilde bakıyordu yoora. Meydan boydan boya cenaze araçları ile doluydu. Minhyukun annesine takıldı gözleri dizlerinin üzerine düşmüş saçlarını yoluyordu adeta. Kendine bir kez daha lanetler okudu bu kadar insanın ölümüne sebep olduğu için..

Arkasını döndü ve jungkooka sıkı sıkıya sarılarak ağlamaya başladı. "Gidelim... ben dayanamıyorum...." zorla da olsa yavaş yavaş onu alandan çıkardı jungkook. Kendisi de gözyaşlarına engel olamamıştı. Aracın içinde ilerlerken jungkook camı açtı ve ılık rüzgarın içeriye dolmasına izin verdi. Denizin yakınından geçerken genizlerine denizin tuzlu kokusu doldu.

"Herkesin istediği gibi gerçekten ölmeyi hakediyorum. Bu kadar insana zarar veriyorum.." jungkook boşta kalan eliyle yooranın elini tuttu "hayır böyle düşünme ayakta kalmalısın ki başka insanları kurtarabilesin.." sahiden yapabilir miydi? Daha kendini koruyamıyordu onları nasıl koruyacaktı.

Evin önüne doğru geldiklerinde kapının önünde oturmuş başı önüne eğik bekleyen wonhoyu gördü yoora ona ne diyecekti.. başını önüne eğdi ve onu görmemis gibi davrandı. "Yoora" hos sesi kulaklarına dolduğunda ağlamamak için zor tuttu kendini "tanrım nerelerdeydin? Seni nasıl merak ettim ne bu hal.." onun kendinden gitmesini sağlamalıydı.

"Eserinle gurur duy wonho.."wonho anlamaz gözlerle kıza bakıyordu. "Ne? Neyden bahsediyorsun?" Yoora gözlerini sıkı sıkıya kapattı artık geri dönüşü yoktu "görmüyor musun? Senin yüzünden minhyuk öldü senin yüzünden masum insanlar öldü.. senin ölümün onlarca insana mal oldu wonho." Artık gözyaşlarını durdurmak için uğraşmıyordu.

Jungkook sadece kolundan tutuyor ve boşluğa doğru bağırmasını izliyordu. "Ben..." Dedi ve sustu "ben ne wonho git defol... senin yüzünden bir insanın daha ölmesine izin veremem.." wonho kendini sıkarak kavşaktan uzaklaşmaya başladı. Her şey bitmişti. Wonho küçücük olup tamamen kaybolduktan sonra. Yoora çığlıklar atarak yere düşmüştü.

"Dayanamıyorum....." diye göğsüne vurarak ağlıyordu. Jungkook kendisine vurmasını engellemek için ellerini tuttu yooranın.. Daha sonrasında içeriye sokarak odasına götürdü. Yatağın kenarındaki camdan dışarıyı seyrederek batan güneşe boş gözlerle bakıyordu yoora.

Jungkook yavaştan saçlarını okşamaya başlamış onu rahatlatmak istemişti. Fısıltı gibi çıkan sesiyle konuştu yoora "istifamı isteyeceğim.." birşey demedi jungkook. Ne dese boş kalacaktı çünkü. Vazgeçmeliydi.. en başından vazgeçmeliydi her zaman bir hayalet ile karşılaştığında başına kötü şeyler geliyordu. Gözlerini kapattı yarın sabah buradan ayrılacak ve dayısının yanına gidecekti.

    Gözlerini açtığında güneş ışıkları narince odayı ışıldatıyordu. Yatağın yanında kıvrılmış jungkooka baktı. Ağzı hafiften açılmış burnu pembelesmisti.  Yataktan kalkarak minik bavulun içine birkaç kıyafet koydu yoora işine yarayabilecek birkaç  eşya.. kaçmaya çalıştığı dünyaya yüz üstü kapaklanmıştı adeta. Aynanın karşısında öylece kendine bakındı.

    Bir anda karşısında eun ha belirdi "yine birileri senin yüzünden öldü ama sen hala yaşıyorsun yoora." Dedi. "Haklısın.. ben yaşamayı hak etmiyorum.. polis olursam insanları kurtarabilirim adaleti sağlayabilirim sanmıştım.. özür dilerim eun ha.. sana bunları yaptığım icin " gözünden bir damla yaş yavaşça yeri boylamıştı. Kafasını tekrar kaldırıp aynaya baktığında kimseyi görmüyordu karşısında gitmişti.

    Masanın üzerinde bir parça kağıt aldı "bir süreliğine gidiyorum beni merak etme arama telefonum orada çekmez.. geleceğim.. " yazan kağıdı jungkookun telefonunun üzerine bıraktı ve evden çıktı. Sendeleyerek aracına bindiğinde nefes alamayacak durumdaydı adeta. Kendini suyun altındaymış gibi hissediyordu.

    Arabayı çalıştırdı ve yola koyuldu vakit ilerledikçe güneş daha da yükseliyordu. Işte böyleydi hayat geliyor ve geçiyordu. Aklına bu aracın yan koltuğunda oturan minhyuk geldi. Onunla ne görevlere gitmiş ne tehlikelere atılmışlardı. Yaramazdı minhyuk ama yine de onu seviyordu yoora.

    Buğday tarlalarından geçerken burnuna dolan güzel koku ile gözlerini kısa bir süreliğine kapattı. Bu ona yaşıyormuş gibi hissettiyordu. Çok değil kısa bir yolun sonunda dayısının yaşadığı yere gelebilmişti. O bir kesişti dağların eteklerinde yaşardı. Belki ona yardım eder ve bu yükün üzerinden kalkmasına yardımcı olurdu..

Yorumları ile bana destek olan herkese teşekkür ederim.. siz yorum yazınca ben hikayeye daha çok devam etmek istiyorum 💞💞

DEATH NOTE //WONHO//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin