21

378 42 29
                                    

Doğum günümün üzerinden 1 hafta geçmişti ve ben grip oldum! Yaz gelirken ne gribi acaba? Güzel soru. Ama benden beklenmeyecek bir şey de değil yani.

Annem yurt dışında bir seminere gitti, babam zaten doğru düzgün eve uğramıyor. Bana kim mi bakıyor? Tabi ki de öz annem; EYLÜL'ÜM!

"Bahar ağzını bir daha açmazsan çorbayı kafandan aşağı dökerim, haşlanmış tavuğa dönersin!"

Ofladım sıkkınca ve başımı geriye attım. Geri dikleştirdiğimde Eylül kaşığı burnumun dibine kadar uzatmış ağzımı açmamı bekliyordu.

"Eylül, biliyor musun? İnsanlar ağzıyla yemek yiyor."

"Hadi canım!! E ben neden bugüne kadar kulağımla yedim? Asabımı bozma da aç şu ağzını!!"

"Madem ağzımızla yemek yiyoruz, sen neden burnuma uzatıyorsun? Köpek miyim ben?"

"Andırmaya başladın artık."

En pis bakışlarımı atmaya başladım. Köpek dedi bana ya! İyi! Git insan birine yedir o zaman çorbayı!

Triplice kollarımı bağlayıp başımı yan tarafa çevirdim. "Yemiyor musun? Sen bilirsin." Dedi ve birden yandığımı hissettim. Koca bir çığlık atarak ayağa fırladım ve odanın içinde bir o yana bir bu yana koşturmaya başladım. Aynı zamanda kollarımı da çırpıyordum.

"Evet! Köpek Bahar Tunç, köpeklikten kuşluğa terfi ederek uçmaya çalışıyor!" Dedi ve kahkaha atmaya devam etti. Ben burada yanıyorum, o ne diyor?!

"EYLÜÜÜLLL!!!"

***

Akşam olmuş, herkes odalarına çekilmişti. Ben ise hala uyuyamıyor, elimdeki kar küresine bakıyordum.

Kendini toparlayabilmiş, yanımıza gelmişti. "Merhaba, Bahar."
"Merhaba."
"Şey..." Dedi ve Demir' e baktı. Sonra tekrar bana döndü.

"Dışarıda özel konuşabilir miyiz?"

Kısa bir süre düşündüm. Sonra başımı onaylar anlamda salladım. Ceketimi alıp Oğuz ile beraber dışarı çıktım.

"Bahar...seni çok kırdığımı biliyorum. Zamanında fark edemedim senin bana olan sevgini. Kıymetini bilemedim. Gözlerim kör olmuştu resmen. Geçici bir heves gözlerimi öylesine kör etmiş ki, en yakınımdakini -yani seni- fark edememişim. O günü hatırlıyor musun? Denize düşmüştük ve ben seni öpmüştüm. Aslında onu bilerek yapmıştım. Çünkü su gibi olan güzelliğin, suyun içinde daha belirgindi." Elindeki karton kutuyu bana uzattı. "İyi ki doğmuşsun, Su Perisi..."

Sonra da ortalıktan kaybolmuştu. Ben kutuya bakarken çoktan çekip gitmişti. İçeriye girdiğimde de göremedim onu. Hediyeyi açmamıştım. Yalnızken açmak istiyordum ve ancak o vakti şimdi bulabildim.

Su perisi demişti bana. Ve içinde su perisi olan bir kar küresi hediye etmişti. Bu benim için gerçekten en anlamlı hediyeydi. Değerliydi. Belki çok hoşuma gittiği içindi. Belki de Oğuz hediye ettiği içindi...

***

Yine hasta yatarken Eylül girdi odaya. "Bahar. Ben çıkıyorum. Küçük bir işim var, geri geleceğim." Onayladım. Öpücük atıp çıktı. Gerçekten de hiç kimseye göstermediği yüzünü bana gösteriyordu. En sevdiğim şeylerden biri de buydu.

Uyumaya hazırlanıyordum ki kapı çaldı ve açılma sesi geldi. Sesleri tam duyamıyordum. Eylül bir şey unutmuş olmalıydı.

Umursamadan gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım. Uykuya dalmak üzereyken yüzümde bir el hissettim. Saçlarımı yüzümden çekiyor, yanağımı okşuyordu. Gözlerimi hafifçe araladığımda Oğuz' u gördüm. "O- oğuz?"
"Şş sakin ol ve yat. Evet benim."
"Sen..."
"Seni merak ettim, su perisi."
"Beni mi? Ha anladım. Hastaydım."
"Hasta olduğunu unutan bir peri." Dedi ve güldü. Ne güzel gülüyor... Mavi gözleri hafif kısılıyor ve o güzel dişleri ile en sevdiğim şeyini -yani gülümsemesini- bana bahşediyor. Her ne kadar çabalasam da yine de onu sevdiğim gerçeğini değiştiremiyorum.

Doğrulmaya çabaladım. Ama güçsüzdüm. Belim ve kolumdan tutarak yardım etti ve yastığımı dikleştirdi. "Nasılsın, su perisi?"
"İyi olmaya çalışıyorum. Sen?"
"İyi olmaya başlıyorum."

Bir an ağzım aralandı. Ne demek iyi olmaya başlıyorum?

"Anlamadım. Nasıl yani?"
"Seni görmeden önce ruhsuz bir odundum. Şimdi seni gördüm, özüme döndüm." Gülümsedim. O da gülümsedi ve hayranlıkla yüzümü inceledi. "Makyajsız ve yorgunken bile çok güzelsin, Bahar." Gülümsemem yüzümde donmuştu. Gözlerimi kaçırdım. "Utandın mı sen?" Dedi muzurlukla. "Yoo." Dedim kaçarcasına. Ama o beni sıkıştırıp "Yok yok. Baya utandın sen." Dedi.

Huyum olmasa bile kesin şu an kızardım. Arada oluyor ama dediğim gibi, huyum değildir.

"Ya Oğuz, utanmadım diyorum."
"Yoo ben gördüm. O yanakların çilek gibi kızardı." O benimle uğraşırken n kadar yakın olduğumuzu fark etmemiştim bile. Göz göze kaldık bir süre. Sonrasında ise kendimi kaybetmeden önce hatırladığım tek şey, dudaklarımdaki baskıydı.

* Geciktim, biliyorum ama sınav haftam vardı, üzgünüm. Ama OğBah ile döndüm özür amaçlı. Kabul edildi mi? 😄

* Bu arada 10 bin olmuşuz çok teşekkürleeerrr😄😄🙏🙏🙏

9-B | 1. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin