13

738 61 89
                                    

Zaman ne hızlı geçiyor değil mi?
Ama benim için bu haftasonu kabus gibi geçti. Eylül ile kafa dağıtalım dedik, kafa doldurduk daha çok.

Bir de ben daha Ali Asaf'a söz vermiştim Eylül ile arasını yapacağıma dair. Ben daha kendi hayatımı düzene sokamıyorum ki...

Bir pazartesi günü yine. Okula girmem ile yine kalbim paramparça olmuştu. Oğuz ve İpek sevgili mi oldu? Düşüncesi bile iğrenç iken, ben buna sırf Oğuz'un mutluluğu için katlanabilirdim.

Ben öylece kalakalmış onlara bakarken omzumda bir baskı hissettim. Eylül gelmiş.

"Bahar? İyi misin canım?"

"İyi olacağım." Dedim ve gülümsemeye çalıştım. Ama başarısız olmuştum.

"Bir insanın kalbi ağlarken, yüzünün gülmesi çok saçma değil mi? Normal insanlar bunu başaramıyor. Nadirler başarabiliyor."

"Mesela sen." Diyerek yanıtladım. Eylül gerçekten de hislerini dışa vuran biri değildi. Ama ben... Her ne kadar çabalasam da başaramıyordum.

Okula kesin viraj ile bir araba girdi ve kendimizi geriye attık. Son anda!

Kimdi bu?

İçinden bayağı havalı bir çocuk çıktı. Siyah bir güneş gözlüğü takıyordu ve oldukça havalıydı. Deri ceket falan...

Tüm kızlar yiyecekmiş gibi bakarken sadece biz umursamıyor gibiydik. Benim Oğuz'um var bir kere. Mavişim ya.

Gözlüğünü çıkarıyor.

Zümrüt yeşili gözleri vardı ve esmerdi. Fit ve kaslı bir vücuda sahipti. Bunu o giydiği daracık okul formasından anlamıştım.

Arabadan bir kişi daha iniyor ve arabayı kilitliyor. Bize doğru geliyordu. Ben ise sadece baktım. Geçecekti anlaşılan. Yol vermek amacıyla sola çekildiğimde o da aynı yere geldi. Bir kaç kez böyle oldu.

Omuzlarımdan tutup beni sabitledi ve yanımdan geçip gitti. Gözleri güzeldi aslında. Ama bir Oğuz Dağçakrak olmaz tabii!

Eylül bakakaldığında Ali Asaf yaklaşıyordu. Tam Eylül'ün arkasında durdu.

"Oo Eylül hanım? Ne o? Çok mu sevdiniz çocuğu?"

Eylül çaktırmadan göz kırptı bana.

"Evet ya. Çok yakışıklıymış. Kaslı falan."

"Bende kas yok mu?"

"Var mı?"

"Var tabi!"

"Bir şey sorucam. O erkekse siz nesiniz? Siz erkekseniz o ne?"

Gülmemek için zor duruyordum. Ali Asaf mosmor olmuştu.

"Eylül. Ben bir şey sorucam."

"Sor."

"Biz şimdi neyiz?"

"Elhamdülillah müslümanız, dicem ama taşlayacaksınız. Ne diyim şimdi?"

Sonunda kendimi tutamayıp bir kahkaha patlattım.

"Sohbetinize doyum olmaz. Ben kaçar."

Dedim ve sınıfıma doğru yol aldım. Sınıfa girdim. Bir dakika. O benim yerime mi oturmuş?

Hemen yanına gittim.

"Burası benim yerim."

"Artık değil."

Ne pişkin bir çocuktu bu?! Ne demek artık değil?!

"Ne diyorsun sen ya?! Benim yerim diyorum!"

9-B | 1. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin