Güz Sayhası mini videomuzu üste tıklayarak izlemeyi unutmayın!İnhilal: Parçalanmış, bölünmüş.
Bölüme oy ve yorum bırakmayı unutmayın ❤
Bölüm için bir lale 🌷bırakın buraya.
8. BÖLÜM| İNHİLAL
Kömürümüz bitti tam kışın ortasında
Toz hatıra ve talaş bastık sobaya.Zamanı, devamlı üzerimize akan zehirli bir yağmura benzetiyordum.
Yağmuru içine emen topraktan yaratılmamızdaki başka bir sır bu olmalıydı, demirden yaratılsaydık eğer, çürür paslanırdık.
Zaman, bedenimi usulca büyütmüştü, suskun ruhum bedenimin yıkık dökük harabelerinde yanıyordu, belleğime işleyen her kelimenin sesi zamanla sustu, şimdi dağınık bir serkeşlik içinde harf harf zihnimde saplı duruyordu; saplandığı yerden kan sızıyordu. Zamanın suskun okyanusunda uzun süredir yaşıyorum, beni dış dünyaya bağlayan halat çürüyüp kopalı epey oldu.
O sessiz derinlikten hiçbir zaman yukarı çekilmeyeceğimi ayrımsadığım anda, annemin ve babamın değil de zamanın kırık çocuğu olduğumu kabullenmek zorunda kalmıştım.
Kendi zamanından ve mekanından koparılmış biriydim. Göze çarpmadan, sessiz sakin yaşamayı seçmiştim; tıpkı yerde sürünen bir gölge gibi.
Yiğit Ömer'in anladığı gibiydi, ben evde, okulda hatta elimden gelse sokakta bile görünmeyi istemezdim. Bu yüzden hayatım boyunca ne söylendiyse en ince noktasına kadar yerine getirmiş, bana ne verilmişse onunla yaşamayı öğrenmiştim. İnsanların niye ben ona, buna veya daha fazlasına sahip değilim türevinden kavgaya tutuştuğu, tutuşturulmak istendiği şeyler benim için, içi boş arzulardı. Asla fazlasını istemedim.
Yaşım küçük olmasına rağmen, hayat bana bir şeyi öğretmişti: Sahip olduğumuz her şeyin karşılığını acıyla ödüyordük.
Ama artık bazı şeyler değişti, biri tarafından görülmek fark edilmek istiyordum, suskun kelimelerime suni teneffüs verilsin hayata dönsünler istiyordum.
Suskun okyanusuma, onun gözleri değdiğinden beri, ben bir tek onun okyanusunda yaşamak istiyordum.
Yiğit Ömer.
Bana vereceği bir bakış için, dehşet verici zehir zıkkım hisler yığını beni gafil avlıyordu. Uzakta olduğunda ona duyduğum hisler beni korkutuyordu, yakınında olduğumda ise kaçışım çekiyor, arayışım itiyordu beni ona. Daha çok, daha çok sevmek istiyorum onu.
Diğer yandan Yiğit Ömer'in benim gibi olmadığını kavramıştım, uyumsuzluğumuz had safadaydı.
Okul gömleğimin düğmelerini iliklerken, gardırobun aynasından kendimi kontrol ettim. Alnımdaki yarayı örten bandaj hâlâ duruyordu. Evimizin içi alışkın olduğum biçimde, buz gibi soğuktu, neyseki annem hafta sonu sobayı kurmuştu. Henüz vaktim vardı, okula gitmeden önce iyice ısınabilmek için çantamı da alarak odadan çıktım. Elimdeki çantayı pencere kenarındaki kanepenin yanına, yere bıraktım. Sobanın deliklerinden görünen alevin kızıl gölgesi tavana yansımıştı. Karşısına geçip oturduğumda avuç içlerimi sobaya uzattım.
Annem, yoktu. Telaşlı bir aceleyle sabahın erken saatlerinde evden çıkarken, eve dönmesini beklememi istemişti benden.
Ellerimi indirip bacaklarımı kendime çektim, durgun bakışlarım pencereye kaydı. Perdeleri açmamıştım, karanlıkta oturmayı seviyordum; kayıp düşüncelerim, unutulmuş korkularım beynimin hangi köşesinde gizlendiklerini bilmediğim hayallerim karanlıkta canlanıyordu. Pencere gece lambası gibi duruyordu, kumaşın yüzeyine ölgün bir kırmızı yayılmıştı. Fakat güneş ışığı yılmadan, perdenin hafif aralanmış kenarından eğri bir sütun çizip oturma odamızın içine süzülerek sobanın üzerinden geçip duvar kenarındaki vitrine kadar uzanmıştı, ışığın içinde uçuşan minik toz parçacıklarını görebiliyordum. Perdeler... Annemin gençliğinden kalma, şimdilerde aransa dahi bulunması mümkün olmayan basma çiçekli perdelerdendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜZ SAYHASI
Teen Fiction"Tekrar söyle, Alvina." Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Ağzımdan kaçırdığım için zaten pişmandım, tekrar edemezdim. Çok utanıyordum. "Ben... Bir şey demedim," dedim. Yiğit ısrarla üzerime geldi. "Söyledin, sen az önce bana çok özel bir şey söy...