14.BÖLÜM

83 4 1
                                    




Bana seslenen kişiyi gördüğümde bir rahatlama hissi geldi. Anlatamam o hissi. Derin bir nefes verdim.
"Ben bir yanına gideyim." deyip Alp'in yanına gittim.
"Naber?" dedi gülümseyerek.
"İyi. Sen?"
"İyi. Okuldan kaçmışsınız." dedi arkamdaki kızlara bakarak.
"Seninde bizden farkın yok." dedim çantasını işaret ederek.

'Ben masumum.' der gibi gülümsedi.
"Görevliydim. Onca ders girmedim. Şimdi sadece 2 derse mi gireceğim? Çok beklerler."
"Ben de aynısını düşünerekten buradayım. Bir de bizimki matematikti." dedim iğrenerek.
"Benimki de tarih."
"Tarih dersi güzeldir ya." dedim.
Tarih dersine bayılıyorum. Geçmişimizi dinlemek her zaman hoşuma gitmiştir.

"Sana göre." dedi yüzünü buruşturarak. "Ben tarih desinde iyi değilim."
"Ben de matemetikte." dedim.
"İstersen seni çalıştırabilirim." dedi.
Üniversite sınavı aklımdan geçti. Yüksek not alınca abimin sevincini.
Gülümsedim. "Neden olmasın? Hem ben de sana tarih çalıştırırım. Emin ol ben anlatınca dersi çok seveceksin."
"Tamamdır. Anlaştık o zaman."
"Anlaştık."

Etrafa bakındı. "Bu arada abinler sizi arıyordu."
Gözlerim pörtledi. "En son neredeydiler?"
"Buranın ters istikametine doğru yürüyorlardı. Koray abi, Meriç abi ve Berkant."
Kaşalarımı çattım. "Doruk? Yamaç? Oğuz?"
"Onları görmedim."
"Saol. Sonra görüşürüz."
"Görüşürüz."

Arkamı dönüp kızların yanına döndüm.
"Ooo Miray." dedi Esila imayla.
Gözlerimi pörtlettim. "Saçmalama. Benim sevgilim var bir kere." dedim hızla.
Merve sessizce bir şeyler söylendi sinirle.
"Bir şey mi dedin Merve?"
"Gidelim mi diyorum."
"Aynen. Dodurma falan alırız." dedi Öykü.
Esila kaşlarını oynatıp Alp'i gösterdi. "Onu da davet etsene."

Göz devirdim. "Alp!"
Hızla arkasını döndü. Merakla bana baktı.
"Bize katılmak ister misin?"
"Neden olmasın?"
Seri adımlarla yanımıza geldi. "Ee nasılsınız kızlar?"
"İyiyiz. Sen?"
"Bende iyiyim. Ne yapıyoruz?"
"Dondurma yeriz diye düşünmüştük." dedim.
"Benim bildiğim çok iyi bir yer var. İstersenşz oraya gidelim." diye öneride bulundu Alp.
"Olur." dedi Hayal. Öykü ve Özlem'in koluna girdi. "Hadi gidelim."

Her ne kadar yolu Alp tarif edecek bile olsa, Hayal önden gitmeyi tercih etti. Siz hala bizi sorguluyormu sunuz? Bence acilen bizi sorgulamayı ve yaptığımız hareketlerde mantık aramyı bırakın. Acilen!

Hayal, Öykü ve Özlem önden ilerlediler. Esila ve Merve onların arkasından şakalaşarak, birbirleriyle uğraşarak ilerlediler. Son olarak da, Alp yalnız yürümesin diye ben ve Asena yanında yürüdük. Hem çocuğu davet ediyorlar. Hem de ilgilenmiyorlar.

"Yolu benim tarif edeceğimi sanıyordum." dedi Alp. Gülerek Öndekilere baktı. "Sanırım yolu benden daha iyi biliyorlar."
"Yok. Bu onların huyu. Hatta grupça bizim huyumuz. Yaptığımız şeyler de mantık aranmıyor."
Güldü. "Desene normal değilsiniz."
"Aynen. Öyle de denebilir." dedi Asena.

"Kızlar sağdan dönün!" diye öne doğru seslendi Alp.
Öykü 'okey' anlamında parmağını kaldırdı. Onlar sağa dönerken bizde onları takip ettik.

"Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diye sordum Alp'e.
Düşündü. "Bilmem. Daha önce düşünmedim."
"Ama en azından hep aklında kalan bir meslek olmuştur."
"Aslında Edebiyat öğretmeni olabilir."
"Sende benim gibi sözelcisin yani."
"Kahrolası sayısal!"
Hepimiz güldük.

"Kızlar hemen şu yan sokağa sapın. Biraz ileride hemen. Çay bahçesi olan yer."
Kızlar yine bir o yana, bir bu yana sallana sallana yürüyerek sokağa saptılar. Yemin ediyorum bu yürüyüşle birini öldürürler. Biri sağa çeker, diğeri sola çeker,  biri diğeri aşağı çeker. Bu nasıl bir yürüyüş tarzı ya?

"Birgün biri düşecek ve ben kahkahalarla güleceğim." dedi Asena.
"O bir gün çok yakın zaman da kanka. Hissediyorum." dedim çok ciddi bir sesle.
Sonra birbirimize bakıp gülmeye başladık. Ciddi kalabiliyor muyuz? HAYIR!

Sonunda çay bahçesine ulaşabildik. Hepimizin sığabileceği bir masaya yerleştik. Benim bir yanıma Asena, diğer yanıma Alp oturdu. Dondurmalar sipariş edildikten sonra Merve bir telefon görüşmesi yapı geleceğini söyleyerek masadan kalktı.

"Sen hangi sınıftansın Alp?" diye sordu Esila.
Çok mereklı yaa. Bir insan bu lkadar da meraklı olamaz.
Alp cevaplamadan ben atıldım. "Dans için gittiğimiz sınıfta hani ben bir çocupğa tekme atmıştı ya? İşte o çocuk Alp." dedim hızla.
"Kadere bak arkadaş. Tekme attığın çocukla arkadaş olacağın kimin aklına gelirdi."
Göz devirmekle yetindim. Benim bir sevgilim var adamım.

Merve masaya geri döndüğünde sinirliydi. Sertçe telefonunu masanın üzerine bıraktı.
"Ne oldu?" diye sordu Özlem.
Hızla bana döndü. "Senin bu..." aynı hızla gözlerini kapattı. Derin bir soluk alıp verdi. "Boşver."
"Merve söyleyecek misin?"
"Öğrenirsin Miray. Bunu benden duyman doğru olmaz." dedi çabucak.
"Söylesene ya." diye itiraz ettim.
Her ne ise Merve'yi kızdırdığı çok belliydi. Ama tavırlarından bunu bana söylemeyeceğini belli oluyordu. Neyse çıkar kokusu yakında.

Uzun süre çay bahçesinde oturduk. Dondurma yiyip, sohbet ettik. Bizim kızlar Alp'i çok sevmişti. En kısa zamanda bizim erkeklerle de tanıştıracağım onu. Onlarda çok sevecekler. Eminim.

Havanın kararmaya başlamasıyla çay bahçesinden ayrıldık. Teker teker sokak başlarından ayrıldık. Öykü yine tüm sakarlığını konuşturup yolda takla atmıştı. Evet. Doğru duydunuz. Takla attı. Ayağı burkulduğu için evinin önüne kadar onu taşımıştık. Sonrasında herkes dağıldı. Sona ben ve Alp kaldık. Öğrendiğime göre bizim alt sokakta oturuyordu. Her ne kadar sokağın başında ayrılmayı teklif etsemde kabul etmedi. Beni eve kadar bırakacağını söyledi.

"Abim kesin çok sinirlenmiştir." dedim. "Hem okuldan kaçtım. Hem de hava kararana kadar ortalıklarda yoktum. Telefonumu da kapatmıştım."
"O senin abin. Seni kırıcak şeyler yapmaz. Sadece biraz nutuk çeker. Belki ceza falan verir. Hem bence artık telefonunu aç."

Arka cebimden telefonumu çıkarttım. Telefonu açtığımda 32 tane arama olduğunu gördüm.
"Oha! 32 nedir arkadaş?"
"Çok merak etmişler anlaşılan. Hepsi abinden mi?"
Aramalara girdim. Sırf Doruk ve Oğuz aramıştı. Ne alaka ya?
"Doruk ve Oğuz aramış."
"Sadece?"
"Aynen." dedim şaşkınlıkla. "Bir şeyler dönüyor ama neyse. Çıkar kokusu yakında."

Evin önüne gelince durup Alp'e döndüm. "Bugün çok..."
"Miray." dedi sessizce Oğuz.
"Ne o..."
Hızla ağzımı kapattı. Neler oluyor?
"Sesli konuşma." dedi Alp elini ağzımdan çekerken. "Arkana bak."

Arkama dönmemle beynimden vurulmuşa döndüm. Oğuz? Yanındaki kız? Sarmaş dolaş olmaları? Sakin ol Miray. Hemen yanlış anlama.

"Kuzeni falan mı?" diye sordu Alp.
"Bilmiyorum." dedim kafamı yere eğerken.
Elini omzuma yerleştirdi. "Ne yapmak istersin?"
Kafamı Oğuz'un bizden uzaklaşan suiletine çevirdim. Şimdi ne yapmam gerekiyor. Takip etsem? Kesinlikle takip etmeliyim. En azından içimi rahatlatmış olurum.

"Takip etmeyi düşünüyorum. Sen yardım etmek istem..."
"Tabikide yardım ederim. Sen şimdi abini ara. Asena da kalacağını söyle. Sonra Asena'yı arayıp söyle. Ne olur ne olmaz. Önlemimizi alalım."
"Tamam."

Hızla abimi aradım. İlk çalışta açtı.
"Miray?"
Eee bunu sesi sakin geliyor.
"Özür dilerim abi."
"Ne için? Sizin grupla buluştuğunuz için mi?"
"Ne?"
"Hani okuldan sonra..."
Kim bu yalanı uydurmuşsa Allah razı olsun.
"Ha. Evet. Şey diyecektim ben. Ben bugün Asenalar da kalacağım. Senin için sorun olmaz dimi?"
"Tamam. Dikkat et kendine."
"Tamam. Görüşürüz."
"Görüşürüz."

Telefonu kapatmadan Asena'yı aradım. Durumu kısaca özet geçtim. Yorum da bulunmadan telefonu kapattım. Sonuçta her şeyi öğrenince anlatacağım.

"İşlemler tamamdır. Hangi sokaktan dönmüşlerdi? Hem yürüyüp, hem takip yapıp hem de telefonla konuşmak zor."
"Hemen şurdan sağa döndüler." ensesini kaşıdı. "Orası parka gitmiyor mu?"
"Evet. Akşam akşam ne parkı ya?" sıkıntıyla iç çektim. "İçimde kötü bir his var. Hadi hayırlısı."
"Üzme kendini. Eminim kötü bir şey yoktur. Kuzeni falandır."
"Umarım."

Onlar parka girip bir banka oturdular.
"Arkalarındaki ağaçlıklara gidip onları dileyebiliriz." dedi Alp.
"Nerden gidicez ki oraya?"
"Beni takip et sadece."

Alp'i takip ettim. Ağaçların arasından ilerledik. Sonunda Oğuz ve yanında ki kızın arkasına gelebilmiştik. Yanındaki kızın her ne kadar kuzeni olma ihtimali yüksek olsada içimi kıskançlık kapladı. Kızın yüzünü göremedim. Karanlıktan fazla seçilmiyordu. Ama tanıdık geliyordu. Biraz daha yaklaştık. Konuşmalarını duyabilmek için.

"Yakalanmaktan korkmuyor musun?" diye sordu kız.
Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Bu... Bu... Olamaz yaa!
"Niye korkayım ki?" diye ordu Oğuz.
"Eve çok yakınız. Miray görebilir."
"Bugün ortalıklarda yoktu. Merak etme görmez." ona yaklaştı yanağına öpücük kondurdu. Hızla gözlerimi kapattım. Gözümden bir damla yaş geldi. "Seni sevdiğimi biliyorsun."
"Beni seviyorsan ayrıl ondan o zaman."
"O kadar kolay değil bir tanem. Arkadaşları ve abileri başıma dert olabilir."
"Haklısın. Hepsi sülük gibi."

Tam yerimden çıkamaya hazırlanırken Alp kolumu tuttu. Sinirle ona baktım. Kolumu bırakmasını işaret ettim. Ama bırakmaya hiç niyeti yoktu. Bağımaya hazırlanırken ağzımı kapattı. Beni tuttuğu gibi ağaçlıkların arasından çıkardı. Beni bırakması için ne kadar tepinsemde beni bırakmadı. Benden kay be kat güçlüydü. Parktan çıktığımızda hala beni tutuyordu. Uzaklaşana kadar benim direnmelerime aldırmadan beni tuttu.

Sonunda beni bıraktığından ben de kendimi bıraktım. Her ne kadar sinirli olsam da şuan hüzün daha üst düzeydeydi. Dizlerimin üzerine çöktüm. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Kalbimin içine giren kişi şuan parçalayarak içinden çıkıyordu.

Alp yanıma çöktü. Destek olmak istercesine elini omzuma koydu. Gözlerinden nekadar üzgün olduğu belli oluyordu.
"Sarılmak is..."
Sözünü tamamlayamadan ona sarıldım. Şuan her şeyi bırakıp gitmek istesem de o salağa haddini bildirmem gerekiyor. İşe ilk olarak bizim gruba meaj atarak başlamayı düşündüm. Ama şuan biraz daha böyle kalacağım. Sarılmak bana iyi geliyor.

                                                                           ***

Bütün hüznümü şuanlık bir kenara ittim. İçimdeki siniri ortaya çıkardım. Sandalyeye oturdum. Masadakilere göz gezdirdim. Herkes merakla bana bakıyordu.

"Hadi ya. Acunluk yapma. Ne söyleyeceksen söyle." dedi Berkant.
"Aynen. Patladık burda." dedi Merve.
"Bu çocuk kim? Burada ne işi var?" diey sordu Mert.
"Alp. Dans ederken tekme attığım çocuk. Konuda o da var. Bu arada abime bir şey çaktırmadın dimi?"
"Yok. Bir şeyden şüphelenmedi."
"İyi."
"Anlat artık ya." dedi Yamaç.

Derin nefes aldım. Titrekçe verdim. "Oğuz..." Merve ve Doruk'un kaşları direk çatıldı. "Beni aldatıyormuş."
Büyük bir sessizlik oldu. Merve ve Doruk dışında herkes şaşkındı.
Kaşlarımı çattım. "Siz biliyormuydunuz?" diye sordum ikisine.
İlk birbirlerine baktılar. "Bizde bugün öğrendik. Sana yarın söyleyecektik. Özür dileriz." dedi Doruk.
"Sorun değil. Kötü bir niyetiniz olmadığını biliyorum. "Sadece nasıl anlamadım diyorum. Hem de yürüyen makyaj çantasıyla ya. Bunu nasıl yapar? Ondan bunu hiç beklemezdim. Daha önce bana ona davrandığı gibi davranmadı."

Kızlar bana sarıldı.
"Grup kucaklaşması!" diye bağırdı Yamaç.
Herkes bana sarıldı. Düşünün. Gecenin geç bir vakti 11 kişi bir çay bahçesinde  top yumağı gibi birbirine sarılmış. Bu halimiz komik geldiği için sırıttım. Her ne kadar depresyonda olsam da beni güldürmeyi başarıyorlar.

Ayrıldığımızda yeni herkes eski yerine oturdu.
"Yarın rahat şeyler giyin beyler. İşi halledelim." dedi Berkant.
"Ben de geliyorum." dedi Alp.
"Zaten seni de kapsamıştım." dedi Berkant.

"Hayırdır ya. Size planımı anlatmadan." dedim hızla.
"Anlat o zaman. Yoksa biz kendi planımızı uygulayacağız." dedi Doruk.
"Peki. Şimdi beni iyice dinleyin..."


BİZİM TAYFAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin