20 | Louder Than Bombs I Struggle

2K 158 64
                                    

İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne...İşte asıl cinayet bu!

Neden içinde bulunduğumuz, ve hatta yaşamaya çalıştığımız bu koca evren tadılması acı olan duyguları hiç beklenmedik bir zamanda salıveriyordu ki üzerimize? Çok mu mutluyduk da gözümüz alışmasın istiyordu, yoksa büyük günahlar mı işlemiştik ona ka...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Neden içinde bulunduğumuz, ve hatta yaşamaya çalıştığımız bu koca evren tadılması acı olan duyguları hiç beklenmedik bir zamanda salıveriyordu ki üzerimize? Çok mu mutluyduk da gözümüz alışmasın istiyordu, yoksa büyük günahlar mı işlemiştik ona karşı? Peki dört yaşında daha günah nedir bilmeyen küçücük bir kızın tüm bu bedelleri ödemesi ne kadar adildi? Neden hep masumlar kaybediyordu sonda? Peki tüm bunlar bir son muydu?

Fani dünyayı ölümsüzmüş gibi yaşayan aptallar topluluğuyduk bizler. Carpe diem diye adını koyduğumuz bir düşünceye tutunmak istemiş, hiç bir şeyi kaale almadan yaşıyorduk. Böyle söylediğime de bakmayın, yaşamak der miydiniz siz buna? Bencilliğin, kıskançlığın, hasetin, nefretin, kinin, öfkenin ve daha fazlasının çoğunlukla yer aldığı bir evrende insanca yaşamak mümkün müydü ki? Yoksa onlar da diğer iyi duygularımız gibi içimizde zaten var olan hisler deyip geçiştirmek mi gerekiyordu?

Peki o güzel dediğimiz duygular neden hep geride kalandı? Neden kin kusup, öfke saçarken ya da kıskanıp nefret ederken biraz olsun sevemiyorduk? Bir cehennemden ne farkı vardı o zaman bu dünyanın? Hala kırık kalpler üzerinden geçilebiliyorken, mutlu olmaya çalışanı ezebiliyorken, savaş başlatıp kırıp dökebiliyorken neydi farklı olan şey?

Basitti tabii yıkılana tekme savurmak, basitti aç birini görmezden gelmek, hem de çok basitti bir çocuğu kimsesiz bırakmak...

İnsanoğlu zoru sevmezdi, hele ki kolay bir yol varken. İntikam mı lazım alalım, dövmek mi lazım vuralım, savaş mı lazım başlatalım.

Peki bunlar niye lazım,

çıkar için mi...

Sonuç masum birilerinin elinde patlayacak olsa bile mi...

Tam da bu haldeydi içinde yaşamak için çırpındığımız bu adaletsiz evren. Aynı günde elinde olan herşeyi alıp götürebiliyordu sana sormadan. Anneni de götürürdü, abini de. Önemsizdin çünkü bu dünya için,

hayır, sadece kör bencillerdi seni görebilmek için.

'Son dakika haberlerini izliyorsunuz! Kuzey Kore'nin Kumsong şehrine atılan nükleer bombanın etkisi Güneye sıçradı. Ölü ve yaralılar var.' şok dalgası açık televizyondan duyduklarımızla biraz daha tesirini arttırırken telefondaki muhtemelen polis yada asker olduğunu düşündüğüm adama cevap verememiş, tutmayan dizlerimi yere atmıştım. İçimde kabaran ağlama isteği hıçkırırım korkusuyla boğazımda düğüm oluştururken, önümü bile göremeyen gözlerim çoktan yanmaktaydı. Karanlıktaydım, sanki zifiri bir karanlığa geçiş yapmıştı beynim. Ne düşünebiliyor, ne anlayabiliyor, ne hareket edebiliyordum. Tek yaptığım şey ses çıkarmamak için kendimi sıkmam ve öne arkaya sallanıp durmamdı. Boğazımda birikmiş düyümler boğuluyormuşum gibi hissettirdiğinde nefes almayı bile bıraktığımı anlamış, sıkmaktan morardığını düşündüğüm dudaklarımı aralamıştım. Ağzımdan kopan haykırış ve Jeongguk'un kolları öyle aniydi ki bir saniye önceki halimden tamamen farklı bir pozisyondaydım artık. Miniğin uyanmaması için deminden beri tuttuğum tüm haykırışımı durdurmam mümkünsüzken, yüzümü bana sarılı olan adamın boynuna götürdüm. Farklı bir şey düşünecek halde değildim, kalbimi deşen bu acıyı bir şekilde dışarı söküp çıkarmalıydım.

Kafamda öten tiz bir ses vardı, anlayamadığım. Onu durdurmam ne kadar mümkündü şuan bilmiyordum ama oldukça rahatsız edici geliyor, sallanıp durmamı devam ettiriyordu. Sarıldığı için benimle birlikte aynı şekilde sallanan Jeongguk'un göğsünün inip kalkmasından anladığım kadarıyla o da ağlıyordu. Fakat şimdi çok daha derin bir acı hissediyordum kalbimin tam ortasında. Sevdiğim adamın ağlamasından daha büyük bir acı vardı. Ne kafamı dindirebiliyor, ne o acıyı atabiliyordum. Sıktığım dişlerimin çıkardığı tüy ürpertici sesler bile böylesi rahatsız etmiyordu beni. Öyle bir sızı vardı ki bedenimde, titremeye bile mecal bırakmamıştı.

Sondu, her seferinde bu sondu dediğim bir ızdırabın çok daha büyüğüyle karşılaşıyor olmak içimdeki önceden var olan yaraları da deşiyorken, ne yapacağımı, bu hislerden nasıl kurtulacağımı düşünemiyordum artık. Öyle bir öfkeyle kavruluyordu ki içim ağlarken bile sızlatıyordu bünyemi.

Kaç dakika veya saattir öylece yerde dizlerimizin üstüne çökmüş ağlıyorduk bilmiyorum ama ben durduramıyordum bu içimde alevlenen yangını. Gözyaşlarımın kurumasını beklesem bile söneceğini düşünmüyordum böylesi ateşle yükselirken. Yakıyordu, genzimden ayak uçlarıma kadar, ama sağumuyordu hiç bir şekilde. Bitmesini istiyordum, gözümü kapatıp açayım ve uyanayım diyordum bu kabustan ama ne kabuslar bu kadar gerçekçi olabiliyordu, ne de uyanmak basitti her istediğinde.

"Sevr, artık sakinleşmen lazım, çocuk uyanabilir." boğuk sesini duyduğum Jeongguk, sanki çok uzağımdaymış gibi geliyordu sarılı olduğumuz halde.

"Öldüler, küçücük bir kızı ardında bırakıp gittiler, Jeongguk." yüzümü kaldırdığım boynu o kadar sıcaktı ki aralandığım an yüzüme çarpan soğukla titremiştim. Açtığım ağzımda dişlerimin bir birine değiyor olması çenemi kontrol edemediğimdendi. Ama kabarıp taşan duygularım çok daha uslanmazdı bu durumda.

Sızlamak keşke dindirseydi acılarımı da kurtulsaydım bu illetten. Daha şimdiden taşımakta yorulduğum bu yükün altından nasıl kalkardım yoksa? Peki, hiç bir şeyden haberi dahi olmayan masum bir çocuk nasıl yapacaktı bundan sonra? Sormayacak mıydı annem nerde diye, söylemeyecek miydi abimi özledim diye. Ne cevap verecektim ben o çocuğa? Nasıl anlatırdım kısa yolculuklarının uzadığını?

"Bekle sana su getireyim." diye ayaklanan Jeongguk'a her hangi cevap verebilmek için çok bitkindim. O da zaten bir yanıt almayı beklemeden savsak adımlarıyla mutfağa ilerlemişti.

Ağlamaktan şiş şiş olan gözlerim sebebiyle etrafı yarım yamalak görüyor olsam da bakışlarım istemsizce saate kaymıştı. Ne kadar geç uyanırsa o kadar geç anlatırdım değil mi? O zaman belki bu kabustan uyanabilirdim hatta?

"Ben Jin hyung'lara haber verdim, yoldalar. Başka birilerine söylememi ister misin?" biliyordu, böyle zamanlarda yalnızlıktan ne kadar korktuğumu çok iyi biliyordu. O yüzden sakinleşmem için suyu içirmeye çalıştığında endişeyle konuşmuştu. Bense nasıl düşüneceğimi bile bilmiyordum artık. Böyle zamanlarda ne yapılır, nasıl hareket edilir hepsi bana yabancıydı. Aslında tek yapmak istediğim şey ağlamak ve içimdeki öfkeyi böylece dışarı akıtmaktı ama sonu yokmuş gibi hissediyor, çaresizliğimin tutunduğu boğazımı sıkıyordum.

Göğsüm acıdan uyuşmaya devam ederken tek yaptığım şey düzenli olarak elimde kalan gücümle o acıyı yumruklayarak susturmaktı. Biliyordum, onları geri getirmeyecekti, ama hiç olmazsa ruhsal yaramı dindirirdi belki?

"Hayır, Sevr, yapma!" kollarımı sıkıca kavrayan Jeongguk dolu gözlerini gözlerimi yakalamak için bana sabitlemeye çalışıyordu. Yemin ederim, gözlerini bulamayacak kadar yorgun ve bitkindim.

"Kendine zarar vermen hiç bir şeyi değiştirmeyecek, sakinleş artık lütfen." haklıydı biliyordum ama böylesi çaresizce oturmak beni daha fazla delirtirdi anlamıyor muydu? Hala hiç bir şeyden habersiz uyuyan masumu her gördüğümde boğazımdan çıkmak için direnen ruhumu görmüyor muydu?

Daha fazla hareket etmemem için yeniden bana sarılan Jeongguk'un kollarını bedenimden bir kez daha ayıran kapı zili olmuştu. Takatim olmadığı için kimin geldiğine bakmasam da üyeler olduğunu tahmin etmek zor değildi.

"Sevr?" fakat Hi Ra'nın her an ağlayabilirmiş gibi çıkan sesini duymak kuruyan gözyaşlarımı yeniden ortaya çıkarmış, bana sarılması sonrası yeni bir kriz başlatmıştı. Onun diğerleriyle birlikte geleceğini düşünmemiştim ve bu saatte rahatsız etmemek için haber vermemiştim ama burda olduğu için oldukça minnettardım. Fakat küçücük zaman dilimi için bile olsa nefes aldığımı hatırlıyor olmam duyduğum diğer bir beklenmedik sesle yeniden boğazımda sıkışıp kalmıştı.

"Anne? Annem mi geldi?"

_________________________________

Okunma sayısı bile az olduğu için aslında kitabı çabucak bitirmek istiyorum ama yine de emin değilim...

İyi günler ~

LOUDER THAN BOMBS | JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin