cızırtılı müzik

5.9K 319 69
                                    

Küçük çocuk bedenini olduğundan daha da büzüştürdüğü yatağında gözlerini minik yumruklarıyla ovuşturarak kalktı. Uykulu adımlarını sarı ışık sızan salona doğru yönlendirdi. Sessizce esneyerek aralık olan kapıdan anne ve babasına baktı. Birbirlerine bağırıp kötü laflar ediyorlardı.

Duvarın yanına çökerek kısa kollarını kendine çektiği dizlerine sardı. Onların böyle davranması onu çok üzüyordu. Büktüğü dudaklarıyla büyüklerin kavgasını izledi.

"Yeter artık! Eve geç saatlerde kafayı bularak gelip bütün öfkeni benden çıkarmandan bıktım. Bütün gün senin aksine evi geçindirmek için canımdan can gidene kadar çalışıyorum, yoruluyorum ve sen yine bağırıp çağırıyorsun! Alkolik, işe yaramaz bir adam olmaktan vazgeç!" Annesi titreyen sesiyle babasına kısık sesle bağırıyordu. Koridorun sonunda uyuyan oğlunun uykusunu kaçırmak istemiyordu. Kadının gözlerinden süzülen yaşları gördüğünde minik de kendini tutamayıp ağlamaya başladı. Hıçkırıklarını pijamasının kollarına bastırarak annesini üzgün yüzüne bakıyordu.

Babası bir anda kadının üstüne atılıp büyük eliyle yanağına tokat attığında gözleri korkuyla irileşti. Sert vuruşla savrularak koltuğun yanına düşen kadın alnını sehpaya çarpmıştı. Ağzı açık bir şekilde kocasının biraz önce yaptığı şeyi kavramaya çalışırken adam homurdanarak odadan çıktı. 6 yaşındaki minik oğlan babasına görünmemek için ne kadar büzüşüp kalsa da adam onu fark etmek için fazla sarhoş ve sinirliydi.

Evin dış kapısı gürültüyle çarpıldığında küçük çocuk emekleye emekleye yerdeki annesinin yanına gitti. Artık hıçkırıklarını saklayamadan kaşından kan süzülen biricik annesine bakıyordu. Minik parmaklarıyla annesine uzandığında kadın ona uzanan eli alıp parmaklarını sevgiyle öptü. Oğlunun canının yandığını bilmesini istemiyordu. Küçük olan bunu fark ederse çok üzülür, kendini bitirirdi.

"Jiminie, ne zaman uyandın tatlım?" Oğlunu hemen kolunun altına alıp yumuşak saçlarına öpücükler kondurdu. Çocuğun hızla inip kalkan göğsünü hissetmesiyle içi acıdı ve alnındaki yaradan değil de oğlunun korkusunun verdiği acıyla yüzünü buruşturdu. Yanaklarından süzülen gözyaşlarını hemen elinin tersiyle sildi ve dizleri üstünde minik Jimin'in karşısına geçti.

"Bebeğim, b-bizim gitmemiz lazım. Birazcık evden uzaklaşmamız gerekiyor, tamam mı? Ben şimdi senin eşyalarını hazırlayacağım, sonra birlikte yepyeni bir maceraya atılacağız. Tamam mı meleğim?" Yumuşak ses tonu Jimin'i sakinleştirirken usulca kafasıyla annesini onayladı. Kadın oğlunun uysallığına dayanamayıp yanaklarından süzülen yaşları silip saçlarını okşadı. "Ağlama tatlım, ağlama. Ben iyiyim." Güven verici bir edayla konuşmasına rağmen çocuğun ağlaması durmamıştı.

Titreyen bacaklarıyla ayağa kalkarak hemen odasına gitti ve eşyaları toparlamaya başladı. Jimin hâlâ annesinin bıraktığı yerde gözlerinden yaşlar süzülerek ahşap parkelere bakıyordu.

Kadın sonunda yanına geldiğinde üstüne montunu geçirip evden çıktılar.

Jimin babasının elinden kurtaramadığı annesinin elini sıkıca tutuyordu şimdi kısa parmaklarıyla. Onu koruyamamanın pişmanlığı esirgemişti küçük bedenini, adımlarını bile sertçe basıyordu sokak lambalarının aydınlattığı gecede.

Sonunda motele ulaştıklarında annesi bir gecelik ödeme yaptıktan sonra küçük odalarına geçtiler. Biraz eski bir moteldi, fakat babasından uzaklaşmak için gidebilecekleri en iyi yer burasıydı.

Minik boş bakışlarla yeni odaya girdiğinde annesi hızla telefonu eline alarak birilerini aramaya başladı. Kadın korkuyordu. Eşinin bir şekilde gelip onları bulacağından ve tekrar onlara zarar vereceğinden.

Annesi Jimin'i iki kişilik yatağın ucuna oturtup cam kenarına gitti. Jimin bir buçuk saat önce olduğu gibi aklına gelen babasının vuruşu ve annesinin yere düşüşüyle tekrar ufacık omuzları sarsılarak ağlama başladı. Kadın sessiz kalmaya çalışan hıçkırıkları duyduğunda elindeki telefonu yatağın üstüne bırakıp oğlunun önünde diz çöktü. Onu böyle görmek canını çok acıtıyordu. Hiçbir suçu yokken bu kadar üzülmesine neden olduğu için kendine kızıyordu.

"Tatlım, lütfen ağlama artık. Bak, anne iyi. Ama sen ağladıkça anne çok üzülüyor. Hadi, televizyonu açalım biraz olur mu?" Kadın hemen eski televizyonun düğmesine bastı ve oğlunun dikkatinin biraz da olsa dağılmasını umdu. Tekrar bıraktığı telefonu eline alarak kız kardeşinin numarasını çevirdi.

Jimin'in gözkapakları tüm gece dökülen yaşları yüzünden ağırlaşmış, bedeni mayışmıştı. Akan burnunu pijamasının koluna silip televizyonu izlemeye başladı. "Unni, lütfen. Gidecek hiçbir yerimiz yok. En azından birkaç günlüğüne sizde kalalım. Lütfen..." Annesinin yalvarır ses tonunu duyduğunda tekrar ağlamaya başladığını fark etmişti. Fakat ondan sonra televizyondan gelen cızırtılı müzik dışında başka seslere odaklanamaz olmuştu.

Islak yanaklarını omuzlarıyla sildikten sonra parıldayan gözlerini ekrandaki genç adama dikti. Buzun üzerinde bir kuş gibi süzülen, süslü giysiler giyen adamın müzikle ahenkli her hareketi gittikçe içine çekti küçük Jimin'i. İri iri olan gözlerini ekrandan çeviremezken yataktan kalkıp yere oturdu ve bağdaş kurdu. Adamın dönerek tekrar buza çabasız bir şekilde düşmesi, bir meleğin kanatları gibi açılan kolları, her karmaşık hareketinde birbirine dolanıyormuş gibi görünen bacaklarını izlerken büyülenmiş gibiydi. Dakikalarca pistte dans eden bedenleri gözlerini kırpmadan izledi. Genç bir kadının ışıltılı, koyu mavi elbisesi ve onunla benzer bir kostüm giyinmiş olan eşinin buzun üstünde sanki bulutların üstünde uçuyormuş gibi hareket etmeleri onu neşelendirmiş, bu gece olanları bir süreliğine unutturmuştu. Ekrandan ayıramadığı gözlerine, iki yana hafifçe kıvrılan aralık dudakları da eklenmişti.

Merhaba! Ponçik bir kurguyla geri geldim. Bölümler kısa olacak genel olarak bundan daha kısa veya biraz daha uzun olur, o yüzden bazılarında ardından gelen bölüm devam gibi olabilir. Devam bölümü olanları " ya da "' ile belirteceğim, bilin istedim :)

Umarım severek okursunuz!

𝐜𝐚𝐧'𝐭 𝐧𝐨𝐛𝐨𝐝𝐲 𝐥𝐨𝐯𝐞 𝐲𝐨𝐮, 𝐲𝐦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin