"Biliyorum, üzgünüm Bay Lee. Başka izin kullanmayacağım."
Jimin çalışmadan eve yeni gelmişti. Çoktan 14 yaşına ulaşmış olan genç adam artık okuldan çıktığında hevesli bir şekilde her akşamüstü buz pateni pistine gidip kurs olmadığında bile saatlerce çalışıyordu. Ancak evdeki iki sevdiği bayana söz verdiği gibi, hava kararmadan eve gelmesi gerekiyordu.
Güneş bir halatla yavaşça aşağı doğru çekilirken havanın kararmasına birkaç dakika vardı. Genç adam ayakkabıları köşeye çıkarıp salonda oturan ikiliye selam verdi. Annesi telefonla konuşurken sağa sola stresle yürüyordu. Büyükannesi ise elindeki çay fincanıyla bakışlarını tatlı torununa odaklamıştı. Yüzüne bir gülümseme bulaşırken bunu gören Jimin de bitkin ama sevimli bir gülümseme gönderdi yaşlı kadına. Parmak ucunda hızla yanına ilerleyip iki yanağından birer öpücük çalıp odasına kaçtı.
Sonunda derin bir nefes verip yorgun bedenini yüzüstü yatağına bırakmıştı. Günlerdir bir üst gruba geçmek için çok daha sıkı çalışıyordu salonda tek başına. Dizleri, dirsekleri yara bere içinde kalmıştı ve evde bunları kendiyle çok yakından ilgilenen ikiliden gizlerken ayrıca yoruluyordu.
Odanın köşesine iteklediği çantasından kitaplarını çıkarıp masasına yerleştirdi ve kirli kıyafetlerini eline alıp odasından çıktı. Salondaki televizyonun sesi bir uğultu gibi ulaşıyordu kulaklarına.
Kirlilerini çamaşırlığa atıp duş almak için banyoya yöneldi. Kaslarını gevşeten sıcak bir duştan sonra odasına geçip üstünü giyindi. Ağrıyan bacaklarıyla masasına gitti ve çalışmak için sandalyesine oturdu.
Bir süre yoğun bir çalışmadan sonra annesinin yüksek sesi kulaklarına dolduğunda duvarın arkasındaki kadının cümlelerine kaşlarını çatarak odaklandı.
"Yeter artık Hyejong. Beni arayıp durmayı bırak, çoktan boşandık biz. Artık hayatımıza burnunu sokma, biraz fedakâr ol ve Jimin'e iyi bir hayat sağlamamda yardım et." Jimin babasının adını duyduğunda solukları sıklaştı.
"Hayır, senden bir kuruş bile almadım. Bana sürekli hırsız muamelesi yapmaktan vazgeç. Kendi kazandığım parayla geçindiriyorum ikimizi de, sen olduğunda da böyleydi şimdi de böyle. Bir daha bu numarayı arama, bizi bulmaya çalışma." Kadının sakin tutmaya çalıştığı sesi titrediğinde Jimin başını ellerinin arasına aldı. Annesi okulu ve kursunun parasını ödeyebilmek için çok çalışıyordu ve hâlâ o iğrenç adamdan kötü sözler duymak zorunda kalıyordu.
Odasından çıkıp annesine sıkıca sarılmak ve ona yardımcı olacağını söylemek istiyordu fakat kadın hep oğlunu konu bu olunca geçiştiriyor, sadece derslerine ve buz patenine odaklanmasını söylüyordu. O mutlu olduğu sürece hiçbir şeyin kendisi için zor olmadığını söylüyordu.
Jimin sıkıntılı bir şekilde iç çekti ve kafasını kitabına gömdü. Ancak bu sefer hiçbir şekilde odaklanamıyor, annesinin telefon konuşmaları sürekli olarak kulaklarında yankılanıyordu sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐜𝐚𝐧'𝐭 𝐧𝐨𝐛𝐨𝐝𝐲 𝐥𝐨𝐯𝐞 𝐲𝐨𝐮, 𝐲𝐦
Fanfiction[yoon.min] "Beyaz buzun üstündeki zarif hareketlerini anlatmaya kelimelerim kifayetsiz kalır, büyüsünü bozmaktan korkarım. Bilmem o güçlü sıçrayışlarının, dengeli dönüşlerinin isimlerini. Ama hep gözümde minik, beyaz bir güvercindir Park Jimin. V...