Herkese merhaba!! Bu bölüm sanırım en önemli bölümlerden biri olabilir o yüzden heyecanlıyım, umarım severek okursunuz ^-^
p.s: medyadaki Jimin'in bu bölümdeki kıyafeti, sadece saçlarını sarı olarak hayal edin :33
İyi okumalar!
___Gösteri akşamı gelip çatmıştı. Bayan Chung, Areum ve Yoongi seyircilerin arasında, en öndeki sırada yerlerini almış, biricik Jimin'lerinin çıkmalarını bekliyordu. Büyükannesi gururlu, annesi gözleri mutluluktan dolu, Yoongi de heyecanlı bir sırıtışla süslenmişlerdi sevimli yüzlerini.
Birkaç kişi sonrasında sonunda heyecandan elleri titreyen Jimin piste çıktığında en büyük hayranı olan üçlü kuvvetle alkışladılar küçük yıldızlarını. Jimin seyirciler arasında onları tespit ettiğinde yüzündeki gergin gülümseme neşeli bir sırıtışa dönüşmüştü. Yoongi'ye baktı derin derin. Çok anlam yüklüydü o seyrettiği gözler, fakat Jimin o anlamları aramak için fazla kördü Min Yoongi'nin güzelliğinde.
Yumuşak başlayan müzikle birlikte Jimin de melodiyle el ele vermiş gibi ahenkli bir şekilde kaymaya başlamıştı. Yine oluyordu işte. Yoongi çocuğu böyle duygu barındıran ifadesi ve hareketleriyle süzülürken gördüğünde hep olduğu gibi yine büyülenerek boncuk gözleri özgürce dolaşan minik kardan meleğini takip ediyor, soluk pembe dudakları kendinden habersizce aralanıyor, yutkunamıyordu bile.
Jimin gözlerini kapatmış, müziğin ve yarattığı hafif esintinin onu buzun üstünde asilce yönlendirmesine izin veriyordu. Kolları iki yanına sanki uçmaya hazırlanır gibi açılıyor, daha sonra birbirine dolanıyordu. Her dönüşünde dünyayı uzaktan seyre dalan küçük yıldızlar gibi parlayan ışıltılar süslemişti kostümünü. Omuzlarından başlayarak ellerine kadar kollarını saran şeffaf kumaş ve göğsünü çokça açıkta bırakan dantelli işlemelerle masum mizacının üstü sanki kapkara bir siyaha boyanmıştı. Gözlerindeki karanlık makyaj da içeride saklanan kar kadar saf ve beyaz Jimin'i sıkıca sarmıştı etrafından.
Park Jimin çok ihtişamlıydı.
Yoongi çocuğun yeni gördüğü bu karanlık yansımasında gittikçe kendini kaybederken bir yandan da sesi soluğu kesilmiş bir şekilde havada üçlü sıçrama yaparak sorunsuzca buza düşüşünü izlemiş, ardından da tek bacağını başının arkasında tutarak birkaç tur dönüşüne tanık olmuştu. Sarışın olanın bu kadar iyi olması karşısında sadece yarattığı girdapta daha da derine inebiliyordu.
Kar meleğinin büyülü girdabına.
Müziğin bitişiyle sahnenin ortasında son pozunu veren Jimin deli gibi inip kalkan göğsüyle başa çıkmaya çalışıyordu. Eğilerek selam verdi ve kalkıp ona gurur ve mutlulukla bakan iki kadına baktı. Çılgınlar gibi ellerini hızla çırpıyorlar ve onu tebrik ediyorlardı.
Jimin bakışlarını biraz sağa kaydırdığında ona kocaman olmuş, siyah boncuk gözleriyle bakan Yoongi'yi gördüğünde kalbinin iki atışının bir anda sektiğini hissetti. Min Yoongi Jimin'in iki değil, bütün nabızlarını çalıyordu yumruğu kadar minik olan kalbinden. Yoongi ağzı açık bir şekilde çocuğu izlerken sonunda yutkundu ve sevgi dolu gözlerle sarışına bakmaya başladı.
Sahneye çiçekler, hediyeler atılırken Jimin son kez selamını verip pistten çıktı. Sanki ikisi de birazdan olacakları biliyormuş gibi, hızla bir yere yetişmeye çalışıyorlardı. Jimin patenlerinden çabucak kurtulup seke seke Mayıs ayının serinliğini iliklerine kadar hissettiği bahçeye çıktı. Yoongi sanki çocuğun nereye gideceğinden adı kadar eminmiş gibi insanların aralarından geçip dışarıya adımını attığında sarışının ellerini önünde sevimlice birleştirip neşeli bir suratla onu beklediğini görmüştü.
"O kadar çalışmama değ-"
Park Jimin'in sözü, dolgun dudaklarını hapseden küçük dudaklarla kesilmişti. Yoongi aynı anda iki iri elini çocuğun günden güne zayıflamış, terden kızarmış yanaklarına yerleştirmişti. İkisi de yüzyıllardır bunu bekliyormuş gibi yorgunca gözlerini kapattığında öpüşmeleri daha da derinleşmişti. Jimin titreyen küçük ellerini nereye koyacağını şaşırarak mavili saçlara daldırdı fazla sert bir şekilde.
Jimin'in parmakları Yoongi'nin kafa derisine yumuşak bir masaj uygularken öpücüğü başlatan çocuk başparmaklarıyla diğerinin nemli yanaklarını okşadı. Parmak uçları pamuksu tene değdiğinde umarsızca yandı, kül oldu. Çaresizce kıvranan kaşları sonunda büyük, üşümüş dudaklara kavuştuğunda gevşedi. Küçük dudakları tattığı eşsiz Park Jimin güzelliğiyle sıcacık oldu.
Hiç ayrılmak istemeyerek dudaklarını ayırdığında Yoongi gözlerini açmaktan kaçınan Jimin'e derin nefesler alırken saf bir tebessümle baktı.
Çok güzeldi çocuk. Kışın ayrıntılarla süslenmiş, yumuşak bir kar tanesiyken; baharın gelmesiyle özgürlüğü için yanıp tutuşan, asil, beyaz bir güvercine dönüşmüş, gerdiği kanatlarının altına bir küçük Min Yoongi sıkıştırmıştı. Şimdi tek yapabileceği şey sıkıca tutunmaktı o kanatlara. Masmavi bulutlu gökyüzüne çıkarmıştı onu kuşu, düşerse Jimin'in ona fedakârca armağan ettiği gökyüzünden uzaklaşırdı. Bir daha tekrar o güzel manzaraya ulaşamayacak kadar uzakta kalır, özlerdi canı acıyarak. O yüzden sarıldı minik kuşuna, kollarından güç çekilse bile son demlerini bile ona tutunarak harcadı.
Yoongi heyecandan titreyen parmaklarıyla Jimin'in yanaklarını okşamaya devam ederken sarışın olan sonunda bunların bir rüya olmadığını yanaklarındaki içini kıpır kıpır ettiren dokunuş sayesinde anlamış, hemen koyu saçlının sevdiği suratını aramıştı gözleri. Tam karşısında, ona dalmış gitmiş baktığını gördüğünde rahatlamış, dolan gözleriyle gülümsemişti.
"Çok seviyorum seni ben... Ne yapacağım böyle?" Yoongi çaresizce yakardığında Jimin gözleri kısılarak gülümsedi. Min Yoongi'nin o en sevdiği gülümseme vardı ya, işte onu bahşetti karşısındaki sevgisini dışa vururken tatlı yakarışlar sayıklayan çocuğa.
"Çokça sevelim birbirimizi... Ne yapalım başka?" Jimin bir çocuğun masumiyeti bulaşmış sorusuna minik avuçlarını açıp, omuzlarını kaldırarak eşlik etmişti. Yoongi karşı karşıya kaldığı manzarayla alnını Jimin'in omzuna koyup histerik bir şekilde gülmeye başladı. Jimin kollarını hemencecik boncuk gözlüsüne sardı ve bedenini kendininkine bastırdı sıkıca.
Yumduğu gözlerini açmadan çocuğun sağ omzuna yaslanmış başındaki kulağının arkasına belki beş, belki daha fazla, bir sürü küçük kelebek kondurdu hızlıca. Yoongi burnunu küçük kuşunun sarı saçlarına gömüp özgürlük sinmiş tenini içine çekti.
Bir süre öyle, hafifçe salınarak içeride devam eden gösteriyi umursamadan birçok kez dokunmuş olmalarına rağmen delicesine özledikleri tenlerinde hasret giderdiler, birbirlerini hissettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐜𝐚𝐧'𝐭 𝐧𝐨𝐛𝐨𝐝𝐲 𝐥𝐨𝐯𝐞 𝐲𝐨𝐮, 𝐲𝐦
Fanfiction[yoon.min] "Beyaz buzun üstündeki zarif hareketlerini anlatmaya kelimelerim kifayetsiz kalır, büyüsünü bozmaktan korkarım. Bilmem o güçlü sıçrayışlarının, dengeli dönüşlerinin isimlerini. Ama hep gözümde minik, beyaz bir güvercindir Park Jimin. V...