acılı tebessüm"

1.6K 187 24
                                    

Merhaba! Bundan sonra güncellemeler bu kadar hızlı olmayabilir ama yine de çok geciktirmemeye çalışacağım.

İyi okumalar! :))
___

"En sevdiğim torunum ve onun en sevdiğim arkadaşı hoş gelmişler, buyursunlar efendim." Yaşlı kadının enerjik karşılamasıyla genç ikili birbirine dönüp kısılmış gözleriyle kahkaha attılar. Jimin çocuğun sırtını pat patlayarak içeri geçmesini işaret etti.

"Merhabalar efendim, sizleri böyle mutlu görmek ne güzel oldu bizler için." Yoongi Jimin'i kıramadan geldiği akşamlarda aileyle daha da kaynaşmış, onlardan biri gibi şakalaşmak artık bir rutin haline gelmişti.

Jimin kapıdan geçtiği anda karşıda onu bekleyen annesine sıkıca sarılmış, kadının ferah çiçek kokusunu özlediğinden derin derin içine çekmişti.

"Seninle gurur duyuyorum Jimin-ah. Sen de duymalısın. Hâlâ seni ilk kez piste götürdüğümde yüzünde oluşan o neşeyi ve heyecanı unutamıyorum. Ne kadar çok yol kat ettin böyle. Çalışmalarının karşılığını alıyorsun canım oğlum. Tebrik ederim." Kadın eski günlerin tozlu sayfalarını açtığında bu nostaljik toz Jimin'in gözlerine de kaçmış, ikisi de birbirinin çehrelerini görmeseler de gözpınarlarında biriken yaşların süzülmeye hazır beklediğini biliyorlardı.

Babasından ayrı kaldığında çok küçüktü Jimin. O yaştaki bir erkek çocuğunun belki de en büyük eksikliğiydi. Hoş, babasının yanında olması da bir şey değiştirmezdi minik Jimin'in gözlerinde. Annesinin yanağına çarpan iri elin sesi düşünceleriyle baş başa kaldığı çoğu zaman kulaklarında yankılanırdı yine. Babası bir olmuş, bir olmamıştı Park Jimin'in; ama yokluğu hissettirmişti kendini, annesi ve oğluna en çok. Park Areum, babasını bırakıp gittikten sonra gittikçe içine kapanan, sessizleşen ve ruhsuzlaşan oğluna hem annelik hem de babalık yapmak için çok uğraşmıştı. Daha küçücük bir yaşta mahvettiği hayatını elinden geldiğince bir masal gibi yapmak istemişti çocuğun.

İşte uzun zaman sonra attığı ilk hevesli adımını buz pistine atmıştı. Adımlarını buzda sürümüş, bazen koşmuş bazen de düşmüştü, fakat biliyordu; o annesinin acınası sesinin tanıdıklarına telefonlarda kalacak bir yer için yalvarışlarını, boşanma davası için akşamlara kadar Jimin'in velayeti için savaş verişini ve oğlu hasta olduğunda kullandığı nadir izinleri yüzünden patronlarından azar yiyişlerinin kalbine bıraktığı sızlayan yarayı kapatacak, kulaklarını annesinin hüzünlü sesinden koruyacak tek şeydi buzda kaymak. Bu yüzden ne olursa olsun pes etmemiş, hayallerinin peşinden kaymaya devam etmişti.

Şimdi ise Areum'un karşısında o 7 yaşındaki, sütlü kahve saçları küçük kafasını normalden büyük gösteren biricik oğlundan izler taşıyan genç delikanlı, gururlu ve mutlu bir tebessümle annesinin yaşlar parlayan gözlerinin içine bakıyordu kadının beklentilerini karşılamış olmayı düşleyerek.

Ayrıldıklarında büyükannesiyle de küçük bir tebrik seremonisi yapmıştı. Anne kız ikilisi tekrar enfes kokular yükselen mutfağa yönelirken Yoongi Jimin'in parmaklarını kendininkilere kenetlemişti, gözlerinde karmakarışık bir şeyler dönüyordu. Küçük kuşu aklındaki fırtınaya takılmıştı sanki, ellerinden sıkıca tutup çekmekti amacı.

Annesinin ikiliye seslenmesiyle Jimin kenetlenen parmaklarını istemeyerek ayırdı. Yoongi bunu görünce bozulmuştu, yüzündeki gülümseme buruklaşırken çaktırmamaya çalıştı sarışına. Jimin çocuğun solan gülümsemesine milim milim tanık olmuş, kalbi metrelerce ikiye ayrılmıştı aynı saniyelerde. Sevgilisini kırmanın verdiği pişmanlık göğsünün sol tarafında kendini gittikçe artan bir ağrı gibi gösterirken Jimin hızlı soluklar alıp biraz önce bıraktığı, şimdi gücü emilmiş eli, kendi iki minik avucunun arasına alıp yumuşak bir öpücük kondurdu. Bu hareketle Yoongi'nin buruk tebessümü içindeki kırgınlıktan kurtulsa da, daha fazla gerilmemişti yanlara doğru pembe dudakları.

"Annemler bilmiyor Yoongi. Söyleyeceğim, fakat tepkisinden çekiniyorum, ne der bilmiyorum. Şimdilik sadece, olur mu?" Olur mu sevgilim? demek istese de hitabı dudaklarından kopamadı bir türlü. Hissettiği kenara sıkışmışlıkla alt dudağını dişledi kendine olan siniriyle.

Yoongi ise ona çok tatlı bir gülümseme bahşetmiş ve anladığını göstererek gözlerini kırpmıştı. Kırgınlığı bir küçük zerrecik kalmıştı yine avuçlarının arasında. Park Jimin'e darılamıyordu ki. Darılamazdı istese de. Biliyordu çünkü, çok seviyor ve önemsiyordu kendisini, şimdi hareketinin verdiği pişmanlığın acısını dudaklarından çıkaran çocuk.

"Hey, kanatacaksın şimdi." Yoongi başparmağını Jimin'in alt dudağına götürerek dişlerinin arasından kurtardı.

"Sonra canını acıtırım diye öpemem dudaklarını." Ancak Jimin'in duyabileceği şekilde fısıldadı ve elini indirdi çocuğun dolgun dudaklarından. Jimin duyduklarıyla kendini daha da kötü hissederken acı acı gülümsedi fakat koyu saçlı olan görüp de üzülmesin diye acılı tebessümünü başını aşağı eğerek sakladı.

Jimin Yoongi'nin ona kıyamadığı her anı kendi yarattığı esintiye takmak istedi. Belki esinti onları alıp götürür, Jimin de çocuğun onu sevişlerinde daha az acırdı. Biliyordu, baştan aşağı bencilceydi bu düşünce,  ancak Min Yoongi'nin her bakışında bir anlam saklanırdı, her kelimesinde bambaşka hissettirirdi, her dokunuşunda ikisini de yakardı ve kendini acıtsa da sevmeye devam ederdi Park Jimin'i. Bu yüzden zordu işte; Min Yoongi sızlayan canı pahasına seviyordu sarışın çocuğu. Minik kuşunun özgürlük süzülen kanatları ateş almasın, hep onu masmavi gökyüzünde daha da yükseğe taşısın isterdi. Jimin beyaz kanatları altında tutunan boncuk gözlüsünün ağırlığını kalbine gömmüştü. Her gülüşünde, her gözyaşında, her kırgınlığında, her sevincinde sancıyordu en derininden kalbi sırf bu yüzden. Sırf bu yüzden, koyu saçlının ona kıyamayışları kanatları ardında çırpınan esintiye kapılsın, ikisinin de göğsünün solunda canlarını acıtan ağırlığı rüzgâr üfleyip yok olsun istedi.

Min Yoongi'nin kırıklarını hassas, her an kanayacak kalbinden süpürmek, çokça çizilen kalp duvarlarından süzülen ince kanların kendilerine yeni bir acı belirlemelerini minik avuçlarıyla engellemek istedi.

𝐜𝐚𝐧'𝐭 𝐧𝐨𝐛𝐨𝐝𝐲 𝐥𝐨𝐯𝐞 𝐲𝐨𝐮, 𝐲𝐦Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin