Unutulmaz gösteri akşamının üstünden haftalar geçmiş, okul tatile girmişti. Jimin'in üstündeki yük hafiflemişti, fakat hiçbir zaman o yükün toz olup uçmasına izin vermediğinden çalışmalarına devam ediyordu. Artık Yoongi'yle daha fazla zaman geçirebildiğinden, yapayalnız geçirdiği yaz aylarının buruk hüznü üstünden silinip gidiyordu.
"Olmuyor işte, olmuyor! Yapamıyorum." Yoongi patenlerini sertçe buza vurarak büktüğü dudaklarıyla ayaklarına bakarken Jimin kayıp düşmesin diye hemen ellerini tutan ellerini dirseklerine çıkardı ve sıkıca kavradı.
"Yapacaksın Yoongi. Pes etme hiçbir zaman. Öğretmenini dinle sen." Jimin'in sözleriyle Yoongi çatık kaşlarıyla çocuğa baktı.
"Öğretmenimi dinliyorum da anlayamıyorum ki." Jimin dudağının kenarı kıvrılırken Yoongi'nin bu sevimli haline ölüp bitiyordu, ama kendini frenlemesi gerekiyordu.
"Niye anlamıyormuşsun canım? Gayet uygulamalı bir şekilde anlatıyoruz şurada." Jimin biraz isyankâr bir tonda söylediğinde Yoongi sanki öfkelenmiş gibi bir anda irileştirdiği kara gözleri ve büzdüğü dudaklarıyla itiraz etti.
"Öğretmenim o kadar yakışıklı ki gözlerine bakayım derken öyle derinlere dalıp gidiyorum. Dinleyeyim derken sanki şarkı söylüyor gibi geliyor kulaklarıma. Ne yapayım?" Haklı itirazı sonrasında Jimin şoka uğramış bir şekilde karşısındaki boncuk gözlüsüne baktı.
Bir anda Yoongi'yi arkasındaki bariyere doğru ittirip çocuğu yarım duvarla kendi bedeni arasına aldı. Siyah saçlının tatlılığıyla başa çıkma konusunda yenilgiye uğramış bir şekilde kırıştırdığı burnuyla, sevimli bir öfkeyle Yoongi'nin büzük dudaklarını iki eliyle beyaz yanaklarını sıkıştırarak daha da büzdü.
Min Yoongi boncuk gözleri kocaman olmuş bir şekilde bakarken Jimin'e hiç fayda sağlamıyordu. Jimin çocuğu köşeye daha çok sıkıştırıp büzülen küçük pembe dudaklarını öptü. Doyamadı, üç kere daha öptü. Yetmedi, bir sürü busecik kondurmaya başladı pembeliklere, çenesine, burnunun ucuna, elmacık kemiklerine.
"Oh, özlemişim öpmeyi."
"Daha bu sabah-" Yoongi birbirine bastırılmış yanakları yüzünden değişik bir sesle konuşurken Jimin eğilip bir derin öpücük daha kondurdu dudaklarına. "Sus bakayım sen." Yoongi'nin burnuna kendi burnunu tokuşturup komik bir şekilde azarladıktan sonra özlem gidermesine devam etti.
Yoongi maruz kaldığı sevgi seliyle neşeyle kıkırdarken kalbinin pıt pıtları iyice ivme kazanmıştı. Jimin koyu saçlının yanaklarını ellerinden bırakmayarak Yoongi'nin sırıtışının yanaklarının arasında kaybolmasını seyretti zevkle.
Biraz sonra arkasını dönerek uzaklaşır gibi yaptığında Yoongi hemen arkasından boynuna kollarını sarmıştı. Tahmini doğrulanınca kıkırdadı ve zayıf sevgilisinin ince bacaklarını kavrayıp beline sardı. Yoongi bir koala gibi minik kuşuna daha çok sarılırken kafasını sırtına yaslayıp gözlerini kapattı.
Jimin beline düğümlenen bacakları her halükarda iyice tutarken büyük pistte usul usul kaymaya başladı sırtındaki Yoongi'sini düşürmekten korktuğundan.
"Ya sen benim küçük kutup ayım değil misin? Ne bu sırtıma tırmanmalar falan, herkes kendini bilecek." Koyu saçlının perçemleri boynunu gıdıklarken şakalaşmaya devam ediyordu. Yoongi şekerce gülümsedi, Jimin'in görmediğini bilerek.
Fakat Jimin omzundaki baskılardan çocuğun yüzünün her bir gerilimini hissediyordu.
"Ben senin küçük kutup koalanım." Yoongi çocuğun kulağına doğru mırıldandı.
Park Jimin'in dudağının kenarında konaklayan saf tebessüm hemen kendini göstermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐜𝐚𝐧'𝐭 𝐧𝐨𝐛𝐨𝐝𝐲 𝐥𝐨𝐯𝐞 𝐲𝐨𝐮, 𝐲𝐦
Hayran Kurgu[yoon.min] "Beyaz buzun üstündeki zarif hareketlerini anlatmaya kelimelerim kifayetsiz kalır, büyüsünü bozmaktan korkarım. Bilmem o güçlü sıçrayışlarının, dengeli dönüşlerinin isimlerini. Ama hep gözümde minik, beyaz bir güvercindir Park Jimin. V...