Hafta sonu çalışmalarından sonra akşamüstü yenen yemekler, Yoongi'nin zaman bulduğunda Jimin'i ziyaretleriyle geçen iki ay sonunda ara tatil kapılarına çatmıştı. Yoğun tempodan yorgun iki çocuk derslere verilen arayla biraz rahatlasalar da ikisinin de peşlerini bırakmayan sorumlulukları vardı.
Yoongi koca bir dönemin ağırlığını uykuyla üstünden atıyordu. Jimin arka fonda çalan yumuşak müzikle yeni hareketler denerken pistin kenarlarına kollarını dayamış ağırlaşan başını da kollarına yaslamıştı. Tatlı müzik ve Jimin'in kayarken yarattığı hafif esintiyle gözleri kapanmaya başlamıştı. Uzun uğraşlar sonrasında da gözlerini açık tutmayı başaramayınca yüzünün bir tarafının üstüne yatmasıyla büzüşen dudaklarıyla sevimli bir şekilde uyukluyordu.
Jimin artık onu izleyen Min Yoongi'nin farkında olduğundan kayarken sürekli bakışları tribünde oturan koyu saçlıya gidiyordu. Çocuğun mışıl mışıl uyuduğunu görünce yavaşça ayaklarını oraya sürdü. Yoongi'nin tam karşısında durup aynı seviyeye gelmek için eğildiğinde de ilgisini çekemeyince ellerini ağzına kapatarak kıkırdamasını bastırdı.
Aniden verdiği kararla dolgun dudaklarını hemen çocuğun beyaz minik burnuna dokundurup geri çekildi. Yoongi burnunu kırıştırarak gözlerini açtığında ona sevimli bir suratla bakan Jimin'i görünce gözlerini ovuşturdu yumruk yaptığı elleriyle. Onu şekerlemesinden uyandıran minik öpücüğü göz ardı etmeye çalıştı. Jimin tekrar ellerini dizlerinin üstüne koyup eğildi ve çocuğun gözlerinin içine baktı.
"Yoongi?"
"Jimin?"
"Hadi gel birlikte kayalım. Bütün gün beni izliyorsun kayarken. Sıkıntıdan uyukluyorsun, rahatsız oluyorum. Hadi gel!" Jimin minik avuçlarını açıp kapayarak tatlı tatlı Yoongi'yi çağırdı.
"Sıkıldığımdan değildi uyumam, gece biraz geç yattım ondan." Senin bir melek kadar mükemmel bir ahenkle kaymanı izlerken nasıl sıkılabilirim? Bu benim en güzel manzaram.
"Olsun. Hadi hadi hadi! Ben öğreteceğim sana kaymayı," dediğinde Yoongi başlamadığı savaşı çoktan kaybettiğini bilerek derin bir nefes verdi ve yenilginin bindiği omuzlarıyla girişteki raflara yöneldi. Jimin ikna etmenin verdiği mutlulukla neredeyse sekerek bir tur attığında tekrar pistin giriş kapısına dikilip ellerini önünde birleştirerek Yoongi'yi bekledi.
Yoongi bir çift pateni ayağına geçirip hızlanan kalp atışlarıyla Jimin'in tam karşısında durdu. Jimin eğilip Yoongi'nin patenlerinin altındaki korumalıkları çıkardı ve kenara koydu. Hemen ellerini ona tutunması için uzatırken Yoongi biraz çekinerek ve tedirgince küçük ellere tutundu ve ilk adımını attı.
Jimin'in belinden sıkıca tutmasıyla diğer ayağını da buzun üstüne koyduğunda heyecanlı bir gülümsemeyle sarışın çocuğa baktı. Jimin gurur duyduğunu gösteren bir sırıtışla "Bak, ne güzel başladık. Şimdi ayaklarını biraz arala ve 'V' şeklinde tut. Ben tutacağım elinden, korkma." diyerek Yoongi'nin ellerine daha da sıkı tutundu.
Herhangi bir düşmeyi engellemek için Jimin Yoongi'yi kenarlarda kaydırıyordu. Yoongi ayaklarını aralayarak hafif hafif kendini ittirmeye başladığında arada bir dengesini kaybedecek gibi olduğunda Jimin hemen ellerini siyah saçlının kollarına koyup tutuyordu. Yoongi'nin dik duran sırtını eliyle nazikçe tutup eğdi.
"Şimdi çok yeni olduğundan dengede durman zor olacak. O yüzden çok dik durma ki geriye düşersen kafanı çarpma." Yoongi hızla başını onaylarcasına sarstığında Jimin onun sevimli hareketlerine gözleri çizgi olana dek gülümsedi.
Jimin geri geri giderek Yoongi'nin ellerinden tutmuş onu sürüklerken koyu saçlı olan öğrenmenin verdiği heyecan ve neşeyle, sarışın olan ise ellerine sıkıca tutunanın mutluluğuna gülümsüyor, sessiz ve huzurlu bir şekilde buzun üstünde usulca hareket ediyorlardı.
Yoongi, Jimin'le kaymaya alışabileceğini, hatta bundan fazlaca zevk alacağını hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐜𝐚𝐧'𝐭 𝐧𝐨𝐛𝐨𝐝𝐲 𝐥𝐨𝐯𝐞 𝐲𝐨𝐮, 𝐲𝐦
Fanfiction[yoon.min] "Beyaz buzun üstündeki zarif hareketlerini anlatmaya kelimelerim kifayetsiz kalır, büyüsünü bozmaktan korkarım. Bilmem o güçlü sıçrayışlarının, dengeli dönüşlerinin isimlerini. Ama hep gözümde minik, beyaz bir güvercindir Park Jimin. V...