"Jimin-ah, üç ay sonra gösterin var. Benimle uğraşma artık, iyice çalış. Hem bu senin ilk solo gösterin olacak!" Son cümlesini heyecanlı bir şekilde ellerini çırparak söylediğinde Jimin su içmeyi bırakıp omuz silkti.
"Seninle çalışmak çok eğlenceli ama. Hem, işin bitince bütün gün beni izlemek zorunda kalıyorsun. Böyle daha güzel, birlikte kaymak!" Sevecen bir tebessümle Yoongi'ye baktığında koyu saçlı olan gülümsedi ve biraz suçlulukla dudağını ısırdı. Jimin'i alıkoyuyormuş gibi hissediyordu.
Jimin aklına gelen fikirle yerinde zıplayarak diğerine döndü. "Yoongi, bu akşam bize gelsene. Hem yapacak iş de kalmadı, okul da yok. Annemlerle tanışırsın. Büyükannemi çok sevme, kıskanırım sonra." Sonda kaşlarını çocukça çatarak ve dudaklarını büzerek söylediğinde Yoongi sesli bir kahkaha attı.
"Ya ben senin onları sevmeni kıskanırsam?" Jimin çocuğun söylediği şeyle utanınca kafasını Yoongi'nin kucağına gömüp bacaklarıyla havaya tekmeler savurmaya başladı.
"Yah, niye sürekli beni zor duruma sokuyorsun Yoongi-ah?" İsyanı Yoongi'nin kucağına gömdüğü kafası yüzünden boğukça çıkarken Yoongi güldü ve çocuğun soluk sarı saçlarını okşadı.
"Kim, ben mi? Niye zor duruma sokuyormuşum seni?" Jimin yerinde daha çok tepinirken Yoongi daha fazla dayanamayıp kollarını kucağındaki küçük bedene sardı ve nefes alamayana kadar sıktı.
"Asıl sen beni zor duruma sokuyorsun! Şu tatlılığa bak! Yanaklarını ısırmayayım da ne yapayım?" Jimin daha ne kadar yerin dibine inebileceğini sorgularken Yoongi'nin bacağını ısırıp irkilmesini sağladı. "Ah! Küçük yamyam acıktın mı? Ne diye beni yiyorsun?" Jimin kıkırdayarak doğrulduğunda darmadağın olmuş saçlarını kafasını iki yana sallayarak düzeltti ve Yoongi'yi kolundan çekerek kaldırdı.
"Evet, acıktım! Sabahtan beri çalışıyorum." Jimin bozulmuş bir ses tonuyla cevap verdiğinde Yoongi sarışının bükülen büyük dudaklarına kıyamadığından işaret parmağıyla dudağına vurup "Oh, bir güzel yersin o zaman. Ye ki göbüşün çıksın, ben yastık olarak kullanayım." diye dalga geçtiğinde Jimin tiz bir çığlıkla onu kovalamaya başladığında salonda koşuşturmaya başladılar.
Yoongi "Baba! Bu akşam Jimin'lere gideceğim, beni yemeğe beni beklemeyin. Çok geç olmadan gelirim." diye seslenip babasını haberdar ettiğinde adam "Tamam, iyi eğlenceler çocuklar!" diyerek çocukları el sallayarak uğurladı.
İkili 10 dakikalık yolu yavaş yavaş yürüyorlardı, hafifçe artan kar tanelerine aldırmadan. Aralarında beş santimlik bir mesafeyle sanki anlaşmışlar gibi ses etmeden ilerliyorlardı. İkisi de yumuşak yağan kara tanık olmanın verdiği neşeyle kış güneşinin yavaşça battığı gökyüzüne dikmişlerdi gözlerini.
Jimin avucunu açarak eline kar tanelerinin düşmesini bekledi. Sıcak avucuna dokundukları anda yok olan tanelerinden bakışlarını zorla çekerek ellerini cebine sokmuş soluduğunda dışarı beyaz dumanlar üfleyen Yoongi'ye baktı.
"Ne güzel yağıyor değil mi?" Jimin mırıldanır gibi sessizce söylediğinde rüzgârın bütün uğultusunu içine çeken kar sayesinde güzel sesi sokağa dağıldı. Yoongi ona döndüğünde çocuk çoktan gözlerini adımlarına dikmiş, yerdeki ince beyaz katmanda bıraktığı kendi gibi küçük ayak izlerine bakıyordu.
"Kar böyle usul usul yağdığında eski günler geliyor aklıma hep. Babamla ve annemle tam bir aile olduğumuza dair tek hafızamda kalan anım, benimle birlikte karlı bir sabahta bahçeye çıkıp kardan melek yaptığımız gündü. Öyle güzeldik ki o zaman... Böyle babam annemi belinden tutar, bir anda yatak gibi yumuşak ve kalın olan kara gömerdi. Onları gülerken gördüğümde ben de kıkırdayıp dururdum. Çocukluk işte. Daha sonraları başlayan tartışmalara 6 yaşındaki kulaklarım anlam verememişti. Hep mutlu oluruz sanmıştım." Özlemli bir şekilde iç çektiğinde dolan gözlerini esen hafif rüzgârın kurutmasını umdu.
Yoongi çocuğun ani itirafıyla tereddüt bile etmeden çocuğun arkasından sarılıp kollarını Jimin'in belinde montunun önünden birleştirdi. Kafasını çocuğun omzuna yaslayıp onu paytak paytak yürütmeye başladı.
Jimin ani hareketle ilk başta afallarken sonrasında elleriyle Yoongi'nin kollarına sarılıp başını yanındaki lacivert tutamlarla süslenmiş siyah saçlara yasladı.
"Biraz böyle kalalım mı Yoongi? Çok yorulmuşum." Jimin gözlerini huzurla kapatırken serin havayı içine çekti. Yoongi yan gözle baktığında Jimin'in yüzünü her ayrıntısıyla görüyordu şimdi. Ne güzeldi Park Jimin. Gözkapakları dünyanın tüm çirkinliklerini masum gözlerinden arındırırcasına kapatıyordu. Uzun kirpikleri oynayan gözbebekleriyle kıpırdıyordu. Sarı dalgalı perçemleri gevşeyen kaşlarını örtmüş, bir melek gibi saf gösteriyordu onu. Küçük basık burnunun delikleri içine çektiği nefeslerle hafifçe açılıp geri küçülüyordu. Soğuktan kızarmış dolgun dudakları hafifçe aralanmıştı, ön dişlerinin bir kısmını göz önüne sererek. Pürüzsüz teni iyice başını döndürüyordu baktıkça şimdi.
Burukça gülümsedi Min Yoongi.
Bir anda çocuğun belindeki kollarını daha da sıkı sararak yoğun çalışmalar yüzünden iyice hafiflemiş bedeni kolayca kaldırıp yan tarafta gördüğü kar yığınına döndürüp bıraktı. Jimin'in neşeli çığlığı dudaklarına tutunamadan fırlarken Yoongi çocuğun kollarını ve bacaklarını sırayla tutarak kar meleği yapmaya başladı. Jimin koyu saçlının çabasını anladığında kıkırdayarak ona yardım etti.
Yoongi sonunda elini Jimin'in yanındaki kar yığınına yasladığında bir anda gömülüp burun buruna kaldığı çocuğa tebessüm ederek baktı. Jimin gözlerini kapattığında Yoongi kızarmış burnuna bir buse kondurup geri çekildi. Jimin gözkapaklarını zorlukla aralayıp önündeki suratın her bir ayrıntısını aklına kazımak istercesine uzun uzun baktı. Yoongi gözlerini gözlerinden ayırmadan fısıldadı.
"Sen eminim o zaman da güzeldin, şimdi de güzelsin ve sonra da güzel olacaksın." Sen beyaz örtüye izini bırakmaktan çekinmeyen meleksin. Saflığınla, güzelliğinle, gülüşünle bana her an mutluluk veren kardan meleğimsin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐜𝐚𝐧'𝐭 𝐧𝐨𝐛𝐨𝐝𝐲 𝐥𝐨𝐯𝐞 𝐲𝐨𝐮, 𝐲𝐦
Fanfiction[yoon.min] "Beyaz buzun üstündeki zarif hareketlerini anlatmaya kelimelerim kifayetsiz kalır, büyüsünü bozmaktan korkarım. Bilmem o güçlü sıçrayışlarının, dengeli dönüşlerinin isimlerini. Ama hep gözümde minik, beyaz bir güvercindir Park Jimin. V...