Bölüm 5
Chung Hei eline değen sıcaklık yüzünden şaşırmış ve eline bakmıştı. Elinin üzerindeki el ona güven duygusu vermişti. "Neyin var?" Chung Hei bunu duyunca bütün o 2 yıl boyunca unutmaya çalıştığı kendini unutmak için zorlarken kendinden uzaklaştığı duyguları tekrar hücum etmeye başlamıştı. Chung Hei kendini tutamadı daha fazla, hıçkırarak ağlamaya başladı. Minseok, Chung Hei'nin içinde ne fırtınalar koptuğunu gerçekten öğrenmek istiyordu. Belki ona çare olabilir bütün yaralarını olmasa da pek çoğunu sarabilirdi. Ama onu korkutmakta istemiyordu belliki yaşadığışeyleri düşünmek Chung Hei'ye fazlasıyla acı veriyordu. Tuttuğu eli daha sıkı kavrayıp Chung Hei'ye yaklaştı ve onu kendine çekip sıkıca sarıldı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
|FLASHBACK| (bu kısmı okurken medyada sizin için seçtiğim parçayı dinleyebilirsiniz)
[BİRKAÇ SENE ÖNCE]
Chung Hei
Onu o gün, resim atölyesinde görmüştüm. Porselen beyazlığındaki yüzüne vuran güneş ışığı sebebiyle atölyenin ortasında bir melek gibi parlıyordu. Gözlerimi ondan almam imkansız gibiydi. Zaten model olduğum ve sabit durmam gerektiği için model olduğum süre boyunca, kendini fena halde kaptırmış ve işine aşık bir şekilde bir şekilde beni tuvale resmedişini seyrettim.
Üniversitemizin bütçesi nedeniyle Resim bölümüne profesyonel modeller gelemiyordu bu yüzden farklı fakültelerden resim bölümünün ders saatinde dersi olmayan insanlar biraz olsun harçlıklarına katkı sağlasın diye Resim bölümüne modelliğe gidiyorlardı.
O gün benim için ilkti. İlk kez Resim atölyesinde modellik yapacağım için heyecanlanmıştım ve bu heyecanımın üzerine, büyüleyici bir şekilde beni resmeden porselen yüzlü çocuk eklenince kalbim yerinden fırlayacak gibi hissetmiştim. Çizerken yalnızca çizdiği şeye odaklanıyor adeta kendini kaybediyor, dünyadan soyutlanıyordu. Arada bir bana doğru kalemini uzatıp ölçü alıp çizimine geri döndü. Böyle bir aşkla beni nasıl resmettiğini gerçekten merak etmiştim. İnsanın yaptığı bir işi bu derece sevebilmesi nasıl bir duyguydu acaba? Dersin süresi 2 saatti fakat bu sürebana 2 dakika gibi gelmişti onu izlerken, hiç bitsin istememiştim. Süre dolunca bütün öğrenciler toparlanıp ayaklandılar ben de toparlanıp kendi fakülteme gitmeye hazırlandım, tam kapıdan çıkacaktım ki birinin bana çarpması yüzünden elimdeki bütün kitaplarla birlikte kendimi yerde buldum. Kafamı kaldırıp baktığımda bana bakan sinirli bir yüzle karşı karşıyaydım, beni yere düşüren oydu sinirlenmesi gereken ben olmalıydım neden sinirleniyordu ki.
"Nasıl çarparsın bana?!"
Cevap vermek yerine yere düşen kitaplarımı toplamaya başlamıştım.
"Hey sana diyorum!"
Kafamı kaldırmam ile yüzüme birkaç santim uzaklıktaki yüz nedeniyle kendimi hafifçe geri çekmem bir olmuştu.
Arkadan bir ses "Hey sakin ol dostum belli ki bilerek yapmamış. Ah Luhan bu kızlarla alıp veremediğin ne senin?" dedi. Bunu söyleyen kişi bütün ders boyunca hayranlıkla seyrettiğim porselen yüzlü çocuktu. Adının Luhan olduğunu öğrendiğim çocuğu kolundan tutup benden uzaklaştırdı. Onu sakinleştirdikten sonra yanıma eğilip yere düşmüş kitaplarımı toplamama yardımcı oldu, ya da o topladı mı demeliyim çünkü o toplarken kendimi onu izlemekten alamıyordum. Kitaplarımı toplayıp bana uzattı ve ellerimi tutup beni ayağa kaldırdı. Gözlerimi gözlerinden bir saniye bile ayıramıyordum kalbim yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu. Bu çocukta beni bu kadar etkileyen şey neydi böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünün Renkleri || Colors of the Sky (KİTAP OLUYOR)
RomanceAşk.. Bilinmez yolların çıkmaz sokağı. Bir kere aşık oldu mu insan, ölümüne açtıysa kalbini birine çıkışı yoktur o aşkın. Kaybetmek... Kalp bir kere kayboldu mu geri gelir mi? Korkuyorum.. Aşktan... Kaybetmekten.. Hayatın belki de bir resim ü...