İmkânsızlıkları yaşamak mıdır sevmek,
Yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek?
Zor mudur gözlerine bakarken sevgiyi görmek,
Yoksa sevgi midir gözlerindeki tek gerçek?
Kolay mıdır bir anda vazgeçip gitmek,
Yoksa gitmekten vazgeçip sevmek mi gerek?Özdemir Asaf
.
.
.
.Damla'dan
Duyduklarımdan sonra gözlerimi dolduran yaşlar ağırlaşmaya başlamıştı. O yaşların akmasına engel olmaya çalışıyordum ama nafileydi. Hilmi sinirle hareketlenince kollarından tutup engel oldum ona. Fısıldayarak;
"Dur! Gitme lütfen."
"Bırak!" dedi Hilmi. O da sesini benim gibi azaltmıştı ama buna rağmen tok çıkmıştı sesi.
"Bırakta ikisine de haddini bildireyim." Gözümden dökülen yaşa kaydı gözleri.
"Biz birbirimizi biliyoruz, gerisinin önemi yok. Şimdi lütfen uzaklaştır beni buradan."
Omzumdan tutup kendisine çekti beni. Omzuma sarıldı. Anıl ve Yağmur'un olduğu yerden iyice uzaklaştığımızda durdum.
"Oturalım biraz." diyerek yanda duran kütüğün üzerine oturdum. Hilmi'de yanıma oturdu. Tutamadığım hıçkırıklarım çıkıyordu dudaklarımdan, ağlıyordum. Elini sırtıma götürüp, sıvazladı. Hıçkırıklarım düğüm düğüm olup bir yumru oluşturuyordu sanki boğazımda. Yutkunamıyordum. Nefesim kesiliyordu.
"Ağlama lütfen. İftira attığı için ağlıyorsun değil mi?" diye sordu. Hayır, buyüzden ağlamıyordum. Anıl'ın benim Hilmi'yle olduğumu düşünmesine, bana güvenmemesine ağlıyordum.
"Çok kötüyüm ben."
"Onlar yüzünden ağlıyorsun işte. Ben diskalifiye olmayayım diye durdurmaya çalışıyorsun beni."
Ayağa kalktı.
"Bu kadarı yeter! Göstereceğim onlara günlerini." Aniden hızlanıp onların olduğu tarafa doğru gidince ben de yerimden kalktım peşinden koştum. Sonunda elinden yakalayınca bana döndü.
"Değmez Hilmi! Hem benim birine sarılmaya ihtiyacım var." Ağlayarak söylediğim bu cümleden sonra çatılan kaşları eski haline dönmüştü. O belime sarılırken boynuna sarıldım ben de. Hıçkırıklarım kesilmişti, şimdi sadece sessiz sessiz ağlıyordum. Göz yaşlarım akmaya devam ediyordu ama çok az sesim çıkıyordu. Bir eliyle sırtımı sıvazlıyor bir eliyle de saçlarımı okşuyordu. Kafamı iyice omzuna gömdüm.
"Ağlama daha fazla! Lütfen..."
"Ne oluyor burada? Damla niye ağlıyor?!"
Anıl'ın oldukça sert çıkan bu sesinden sonra içimde bir öfke hissettim. Okkalı bir tokat atsam suratına rahatlardım belki. Sinirliydim ona, hiç olmadığım kadar hem de. Elini belimde hissettim. Hilmi'nin elleri de belimdeydi ama ayırt edebiliyordum Anıl'ın ellerini. Daha naif dokunuyordu ve daha sıcaktı elleri.
"Damla neyin var? Hadi kalk. Yüzüme bak Damla ne olursun!"
Sesinde hüzün vardı biraz. Biraz da endişe ve de kaygı. Bana birşey olma olasılığından nefret ediyor, benim için endişeleniyor, üzerime titriyordu. Ama bana güvenmiyor ve onu aldattığımı düşünüyordu.
"Hadi Damla ne olur beb- ne olur kardeşim!"
Bebeğim diyecekti. Ama diyemedi. Belki şuan benim için kaygılanmıyordur, belki de Hilmi'ye sarıldığım için böyle yapıyordur.
"Rahat bıraksana kızı!" Hilmi'nin sesinden sonra Anıl sert hareketlerle bizi ayırmaya çalışıyordu. O an daha fazla katlanamayıp ayrıldım.
"Hilmi dur!" dedim önce, hafifçe ittirdiğimde bir iki adım geriledi. Anıl'a döndüm hayret içinde bana bakıyordu. Bana doğru gelmeye yeltenince elimi kaldırıp dur işareti yaptım. Durdu.
"Damla bana neden ağladığını söyle lütfen." Son derece ciddi bir tavırla cevapladım;
"Seni hiç ilgilendirmeyen bir sebepten." Şaşkındı. Aslında onu ilgilendiren bir sebepten hatta bizzat onun yüzünden ağlıyordum. Şuan bilmemeliydi.
"Şimdi git buradan! Görmek istemiyorum şuan seni git!"
Birşeyler silindi sanki gözünde. Az önce kaygıyla kasılan tüm kasları serbestti şimdi. Sanki birden bire çökmüştü. Yanlış mı yapıyordum? Hayır. Belki de evet. Şuan çok sinirliyim ve asla sağlıklı düşünemiyorum. Şimdi yüzünde sadece korku görüyordum. Korku ve biraz da kırgınlık. Söylediklerimin şokunu anlatınca elimle işaret ettiğim yöne doğru gitti. Hiç düşünmeden, gitti. Ben kendimle savaşırken Hilmi kolumu sıvazladı. Sağıma döndüğümde Yağmur'u gördüm. Büyümüş gözleri ve yarı açık ağzıyla şaşkınlıkla bakıyordu bana. Son zamanlarda hakkında yanıldığımı hatta iyi bir arkadaş olabileceğimizi bile düşünmüştüm. Ne zaman bu kadar kötü niyetli olmuştu bu kız? Ya da bir insan nasıl olurda bu kadar art niyetli olabilirdi? Bakışlarımdan rahatsız olmuş olacak ki hızla ayrıldı yanımdan. Başım dönüyordu. Hiç böyle döndüğünü hissetmemiştim. Sanki birşey vardı kafamın içinde ve son hız dönüyordu. Biraz yalpalayınca Hilmi'nin kollarını belimde hissettim. Kendime geldim.
"İyi misin?"
"İyiyim iyi."
Az önce oturduğumuz kütüğe oturdum tekrar. Saçlarımı topladım. Hilmi Cem hâlâ oturmamıştı. Başımı kaldırdım bana bakıyordu.
"Hilmi rica etsem Murat'ı çağırır mısın lütfen. Sadece ona ihtiyacım var şuan."
Başını olumlu anlamda sallayıp koşarak ayrıldı yanımdan. Bir süre sonra Murat'la beraber döndü.
"Civciv ne oldu sana? Anlat hemen hadi!" Gözlerimle Hilmi'yi işaret ettim. O da başını Hilmi'ye çevirdi.
"Hilmi'cim, güzel kardeşim bizi biraz yanlız bıraksan?" Başta biraz afallayıp sonra anladı Hilmi.
"Ha? Haa tamam tamam. Sorun değil."
"Hilmi bir dur!" döndü.
"Anıl'ı görürsen eğer... Eee şey zarar vermeyin birbirinize."
Hilmi başıyla onaylarken Murat hayretle bana bakıyordu.
"Ne zararı şimdi bu? Ne gerek vardı ki bu uyarıya? Benim bu iki güzel, salak arkadaşım birbirine girmedi inşallah?"
Bu sorularını görmezden gelerek hemen anlatmaya başladım. "Şimdi şöyle ki... Yani nasıl anlatılır ki bu da? Ya işte şimdi biz yani Anıl'la şey ben..."
"Tamam Damla geç o kısımları biliyorum."
"Nereden biliyorsun?" Şaşkınlıkla sorduğum sorudan sonra başta biraz dursada cevapladı.
"Farkettim işte. Anlatsana sen."