13: AF

303 7 2
                                    

"Hayattaki en büyük zafer; hiçbir zaman düşmemekte değil, her düştüğünde ayağa kalkmakta yatar."

Nelson Mandela

.

.

.

Kafalarında yüzlerce düşünce hastaneyi geride bırakmış gidiyorlardı. Gerçekten Murat ne diye vurmuştu Anıl'a? Gerçi bunun için hiçbir sebep mantıklı olamazdı ya neyse... Ne Anıl'dan ne de Murat'tan bir cevap bulamamıştı. Hadi tüm bunlar bir kenara dursun Gizem ne alakaydı? Peki ya Alperen'in Hilmi'ye söylediklerine ne demeli? Murat'ın Lera'ya ve Anıl'la  Damla'ya gösterdiği tepki de aşılamazdı. Onu anlıyordu Damla. En yakın arkadaşı hatta kardeşi için endişe etmesi gayet doğaldı elbette. Ne Lera ne Anıl ne Damla bu konuda ondan farksız düşünmüyorlardı. Sonuna kadar saygı da duyuyorlardı fakat problem Murat'ın tavrıydı. Hilmi'yi ziyaret amaçlı gelen Lera'yı bile kovmaktan beter etmişti. Mesela hâlâ Anıl'dan özür de dilememişti. Tüm bunlar ne kadar aklını kurcalasa da Alperen'in söyledikleri aklını asla terketmiyordu Damla'nın.

"Şu Gizem... Çok sinir oldum ben o kıza."

"Hıhı"

Anıl'ın kafası da en az Damla kadar dağınıktı. Son zamanlarda düşünecek o kadar şey vardı ki. Dertlerin ardı arkası kesilmiyordu. Şimdi bir de Tan'a ulaşamıyorlardı.

"Senin kafan Tan'da tabii."

"Sahildedir herhalde ya.."

Şaşırdı Damla. Anıl'ın bahsettiği kadar tanıyordu Tan'ı. Onun dışında sadece bir kez konuşmuşlardı ama yine de onu anlamak zor değildi.

"Tan mı? Dalga geçiyor olmalısın. Tan kalabalıklardan nefret eder."

"Aslında.. Aslında evet de sen?"
Anıl hayranlıkla baktı Damla'ya. Tabi trafikte olduklarından çok uzun sürmedi.

"Kıbrıs'ta tanıştık."

İçten bir gülümseme sergiledi Anıl. Demek kardeşi ricasını kırmamış ve Damla'yla konuşmuştu. Bu hoşuna gitmişti.

"Ya Anıl... Tan'ın numarasını versene bana bir."

"Telefonum orada ışte. Alabilirsin."

Damla ilk kez biniyordu Anıl'ın arabasına. Hatta ilk kez bir arabanın içinde yalnızlardı. Bu yüzden ikiside sanki daha yeni tanışıyormuş gibi garip hissediyor, ellerini, kollarını nereye koyacaklarını bilemiyorlardı. Çıktıkları bu ilkel yaşamdan sonra modern bir hayata yeniden alışmak zordu.

"Tan?"

"Merhaba! Kiminle görüşüyorum?"

"Aa şey ben.. Damla. Anıl'ın şey.."

"Tamam tamam biliyorum. Damla demen yeterliydi."
Güldü Damla. Anıl'sa Damla'nın bu gülüşünü izledi şaşkınlıkla. Kimsenin telefonunu açmayan Tan hem bilinmeyen numaradan gelen aramaya cevap veriyor hem de Damla'yı güldürebiliyordu öyle mi? Şaşırmıştı.

"Ben şey için aramıştım. Ee.."

"Onu da biliyorum. Abimler bana ulaşamadığı için merak ettiler ve sen de böyle bir çözüm buldun değil mi?"

"Doğru doğru da... Sanırım hata ettim. Yani kızdın gibi. Kızdın mı?"

"Yok yok, ne kızacağım! Ben öyle biliyorum ailemi, her zaman yaptıkları şey. Beni hala-"

"... çocuk sanıyorlar. Ben de bunu biliyorum Tan. Aileler hep öyledir. Ben mesela bak kaç yaşıma geldim hala daha 1 saat sesimi duymayınca 10 kere arar annem. Açmayınca da hemen endişelenir. Hiç düşünmez 'belki müsait değil' diye. Ailelerin bu durumda aklına ilk gelen 'ya başına bir şey geldiyse?' olur, şaşmaz."

İçten İçe | AnDamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin