Anıl'dan
Dokunulmazlık oyununu kaybettiğimizden dolayı bu akşamki konsey ne yazık ki bizim konseyimizdi. Hepimiz toparlanıp tekneye bindik. Konsey alanına vardığımızda bir bir yerlerimize geçtik.
"Evet arkadaşlar! Bu sene sürprizler yılı diyoruz, biliyorsunuz. Bu akşamda o sürprizlerden sizi çok mutlu edeceğine inandığım bir sürpriz var."
Hepimiz merak ve heyecanla Acun ağabeyi dinliyorduk.
"Bu sene size daha önce hiç vermediğimiz bir ödül vereceğiz. Bana göre bu ödül Survivor tarihinin en büyük ödülü.""Şimdi mi açıklayacaksınız ağabey?" diye sordu Adem. Acun ağabey başıyla onaylayıp devam etti. Herkes artan merakıyla Acun ağabeyin açıklamasını beklerken o bizi daha da heyecanlandırmaya çalışıyordu.
"Açıklıyorum." deyince hep bir ağızdan "Açıklaa!" dedik. Çok az bir süre daha beklettikten sonra;
"Bu ödül oyununu kazanan takım; İstanbul'a gidicek!"Her bir kafadan farklı bir ses çıkıyordu. Kimi inanamıyor, kimi kafasındaki soru işaretlerini döküyordu. Bense oldukça şaşkındım. Annemi, babamı ve kardeşimi öylesine özlemiştim ki bu ödülü kazanmak ve onları görmek, sarılmak istiyordum. Ama içimde bir yerlerde de korku vardı. Ya İlayda'da gelirse? O zaman ne olacak? Başımı arkaya çevirip Damla'ya baktığımda o da bana bakıyordu. Tekrar önüme döndüm.
"İki tane oyun oynayacakınız. Orada tam bir buçuk gün kalacaksınız. Ve programı siz belirleyeceksiniz. Siz nereye isterseniz oraya gideceksiniz."
Uzun süre bu ödül hakkında konuştuktan sonra oylama yapılmış ve Acun ağabey oyları saymak üzere küçük sandığı almıştı. Tüm oylar sayıldığında 4 Yağmur, 3 Murat ve 1 Damla çıkmıştı. İlk aday Yağmur olurken dokunulmazlık kolyesini alan Hilmi Cem'in de Birsen'i söylemesiyle 2. aday da Birsen olmuştu. Yaptıkları kısa konuşmalar sonrası konsey bitti ve adamıza döndük.
Murat ve Hilmi heyecandan İstanbul ödülünü konuşmaya devam ediyordu. Ben ve Damla'nın ağzını bıçak açmıyordu. İkimizde düşünüyorduk ve ben aynı şeyi düşündüğümüze emindim. Hilmi Cem'in dürtmesiyle onlara döndüm."Efendim?"
"İstanbul ödülü diyoruz. Kazanırsak ailemizi göreceğiz memleketimizi göreceğiz ya!" Hilmi'den sonra Murat devam etti. "Sahi sizin bu suratınız ne böyle? Kazanamama ihtimalimizi düşünüyorsanız sakın düşünmeyin, gemileri yakmayın hemen! Hem ben hissediyorum biz kazanacağız hatta iki oyunu birden." Hilmi gülümseyip Murat'ın omzunu sıvazladı. "Sen öyle hissediyorsan zaten net bizim bu oyun."
"Oğlum çok heyecanlıyım lan! Kazanırsak ailemizi göreceğiz ya! Hatta ben filmimi izlemeye gideceğim. Denk gelirse belki galaya bile giderim."
"Hakikaten ya! Ne yapıp edip kazanalım bu oyunu. Annemi, babamı, ablamı öyle özlemişim ki.. Birde Lera'yı. Kokusunu nasıl özledim anlatamam."
Murat ve Hilmi sohbete devam ederken ben sol yanımda oturan Damla'ya çevirdim başımı. Göz göze geldik yine. Gülümsedi, ama çok sahte histerik bir gülümsemeydi bu.
"Kazanırsak..." dedi. Kısık bir sesle konuşuyordu. Bakışlarını bir süre ateşe çevirdi sonra tekrar bana döndü. "Herkesi görür müyüz?" Başımı öne eğdim. Burada kimi kastettiğini biliyordum. Eğer o gece "Gitme!" dediğinde gitmiş olsaydım bilmeyecektim. Tekrar ona döndüm. "Bilmem. Görürüz galiba." sesimi tıpkı onun gibi kısarak konuşmuştum. Hilmi ve Murat gürültülü bir sohbet içinde olduklarından bizim konuştuğumuzun farkında bile değillerdi.
"Bence hayal kurmak çok saçma biliyor musun? Boşu boşuna umutlandırıyor insan kendini. Halbuki biliyorsun olmayacak öyle birşey ama kuruyorsun işte öyle kafanda. Ahmaklık yani.."