11: DOSTLUK

520 13 10
                                    

*4 hafta sonra***

Aradan geçen dört hafta içinde çok fazla gelişme yaşanmıştı. Oyunun bireysele dönmesi, büyüyen ödüller bunun olumlu yönleriyken Murat'ın adaya veda etmesi ve Damla'nın bir sakatlık geçirmesi ise olumsuz yönleriydi. Murat'ın elenmesinden sonra Anıl, Damla ve Hilmi Cem bambaşka yönlere savrulmuştu sanki. O gece Damla sabahın ilk ışıklarına kadar ağladığından uyuyamamıştı ve kendiyle beraber Anıl'ı da uyutmamıştı. Zaten Merve'nin elenmesinin şokunu atlatamamıştı, üzerine birde Murat'ın elenmesi onu tabiri caizse yıkmıştı. Keza Hilmi de öyle.
Az sonra Kıbrıs'a doğru yola koyulacaklardı. Damla ve Nagihan sahildeyken Anıl kitabının son satırlarını okumakla meşguldü.

Hayatımız da öyle değil midir? Girenler, çıkanlar, beklenenler, gelenler, belki hiç gelmeyenler ve nedense asıl beklenenler hep kitabın sonunda olur. Bazen de olmaz. Olduğu zamanlarda, yani istediğimiz gibi bittiyse hikâye, evet deriz gereksiz olaylar ve karakterler çoktu ama değdi. Beklediğimiz gibi olmadığı zamanlarda ise kocaman bir boşlukla hayal kırıklığı eşlik eder bize. Bir de kitabın sonuna kadar gidememek var tabi. Detaylarla boğuşurken asıl olanı pas geçmek ya da tam ortasında yarım bırakmak.
Hayatı...
Romanı...

Bitirdiği kitabını kapatıp az önce tüm eşyalarını doldurduğu çantasının fermuarını açıp içine sıkıştırdı. Yerdeki matarasını alıp kapağın üzerindeki yazıyı okşadı. "Çimen gözlü civciv" yazıyordu. Gülümsedi. Matarayı da çantasına yerleştirip sahile baktı. Damla ve Nagihan hâlâ oradaydı. Hilmi Cem de. Nihayet vardığında Hilmi Cem'in yanında durdu. Nagihan kumsala elindeki dal parçasıyla bir şey yazıyor Damla da onu yönlendiriyordu.
"Bitirdin mi?" diye sordu Anıl'ı fark eden Hilmi. Başıyla onaylayıp "Bitti." dedi Anıl. Murat gittiğinden beri ortalıkta ruh gibi dolanan Hilmi, bugün diğer günlere nazaran daha iyi görünüyordu.
"Murat'ı görmemize az kaldı."
"Evet. Keşke o da şuanda bizimle olabilseydi."
"Keşke."
Yüzündeki burukluğu silip özlenen gülüşünü gösterdi Hilmi Cem. Anıl'ın o esnada gözü Damla'da olduğundan bu gülüşü göremiyordu.
"Siz tabi önce bir Rusya yapacaksınız. Nagihan anamızla." Hilmi Cem böyle deyince sesli bir kahkaha attı Anıl. Onun sesini duyan Damla onlara doğru gelirken Hilmi Cem'e dönüp;
"Rusya deyince bir yükseliyor insan ama Nagihan'la olması beni biraz korkutmuyor değil. Keşke Damla alsaydı da sen de gelebilseydin."
Koştura koştura gelen Damla onların tam karşısına geldiğinde durdu.
"Ne kaynatıyorsunuz bensiz."
"Rusya'ya gideceksiniz ya onu konuşuyorduk." Bunu tamamen unutmuştu Damla.
Hafifçe zıplayıp işaret parmağıyla Hilmi'nin burnuna dokundu.
"İyi hatırlattın. Söyle bakalım sana ne alalım?"
"Hakikaten ya! Murat'a da bir şey alalım." Hafifçe gülümseyip dudağını büktü.
"Bilmem, takılın siz."
Anıl'la Damla Rusya'da neler yapacağını düşünüp derin bir sohbete dalmışken Turabi ve Adem de Nagihan'ın yanına gitmişti.
"E gelin hadi bir Survivor çekelim."
Nagihan'ın sesini duyan Anıl, Damla ve Hilmi de onların yanına gitti. Ellerini üst üstü koyup üçe kadar saydılar. Sonra hep bir ağızdan "Sur-vi-vor" diye bağırdılar ve ellerine göğe doğru kaldırdılar.
"Daha dün gibi buraya gelişimiz nasıl bitti bu kadar çabuk." dedi Turabi. Herkes yüzünde aynı ifadeyle salladı başını.
"Çabuk bitti." diye Turabi'yi destekledi Adem.

*****

Dakikalar sonra onları adadan alıp Kıbrıs uçağına götürecek otobüsü beklerken herkese farklı bir yana ayrılmıştı.
Anıl haftalar önce Damla'nın kendisine öfkelenip uzandığı gibi uzanmıştı kumsala. Gözünü kapamış kıyıya vuran dalgaların sesini dinleyip huzur bulmaya çalışırken burnunda bir kokunun eksik olduğunu biliyordu. Hangi koku ola ki bu?
O sırada kendisine usul usul yaklaşmakta olan Damla'dan tamamen habersizdi Anıl. Onun gözlerini nasıl açtıracağını düşünürken aklına gelen anıya gülümsedi Damla. Ayak baş parmağını küçük hareketlerle Anıl'ın ayağında gezdirdi. Tebessüm etti Anıl. O da şuan Damla'yla aynı anı anımsıyordu. Gözünü açtı ve tıpkı Damla'nın o zaman yaptığı gibi:
"Ben ayağımdan gıdıklanmam." dedi. Damla gülüşünü tüm yüzüne yayarken o da Anıl'ın o zaman söylediği gibi:
"Biliyorum. Sana dair her şeyi olduğu gibi bunu da biliyorum." dedi. Şimdi kahkahaları adayı inletiyordu. Damla da Anıl'ın yanına uzandı. Birlikte masmavi göğe baktılar.
"Anıl.." dedi Damla. Anıl bakışlarını ona çevirirken o göğe bakmaya devam etti.
"Gönüllüler adasına geldiğiniz ilk günü hatırladın mı?"
Sessizce güldü Anıl. Nasıl unutabilirdi ki?
"Tabi ki! O zaman baraka oyununu kaybetmiştik biz, yerde yatıyorduk. Senle Murat da benim yanımda yatmıştınız-" Anıl anlatmaya devam ederken kahkaha atmaya başladı Damla. Onun o eşsiz kahkahasını izledi Anıl. Damla da yüzünü çevirince göz göze geldiler. Sanki o gözler ilk kez birbirine deyiyormuş gibi titredi ikisinin içide. Küt küt attı kalpleri. Gülümseyip bakışlarını tekrar göğe çevirdi Damla. Göz göze gelince aklı karışmıştı işte. Ne konuştuklarını bile unutmuştu.
"Yüzünü bana çevirir misin lütfen, demiştin. Y-yani..." dedi. Şimdi hatırlamıştı ne konuştuklarını.
"Y-yani şey..." Araya girdi Anıl.
"Hatırladım." dedi, gülümseyen sesiyle. "Çünkü gözlerini görmek istiyordum. O dilinden daha güzel anlatıyordu çünkü." Bir müddet yanakları kızaran genç kızı öylece izleyip devam etti.
"Biliyor musun?" Başını hemen Anıl'a çevirdi Damla. Merakla sordu:
"Neyi?"
"Şimdi farkettim ben. İlk günkü gibi seviyorum seni. Aynı heyecanla ama çok daha fazla."
Kalbi bir an o kadar hızlanmıştı ki Damla'nın kıyafetinin üzerinden gözüküyordu kalp atışları. Sanki bunca vakit Anıl'a karşı ne hissettiyse şimdi daha da çok büyümüştü içinde. Kalbi göğüs kafesine sığmıyor göğsünü yarıp Anıl'ın kalbine kavuşmak istiyordu adeta.

İçten İçe | AnDamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin